Eğer, bu yanlışı yapıyor ve bilgisizliğimizin karşılığını biraz pahalı ödüyorsak; suçu karşımızdakinde değil, kendimizde arayalım; işin gerçeğini araştırmayıp, körü körüne, bilinçsizce etrafa uyduğumuz için!
Bu arada yanlış anlaşılmasın! Biz, “farz”lar öncesinde ya da sonrasında “nâfile” namaz kılınmasına karşı değiliz!
Dileyen dilediği kadar “nâfile” namaz kılar; ve bunun karşılığında da büyük ecir ve sevap alır! Ancak, bu “nâfile” namazların, bugünkü uygulamalarla, zorunluymuşcasına, “farz”mışcasına takdiminin yanlış olduğunu vurguluyoruz!
“Nâfile”nin bir türü olan “sünnet” namazını, “farz” namazmış gibi göstermek, bu zannı vermek büyük hata ve gaflettir! Belki iyi niyetledir; ama kesinle bilgisizlik ve düşüncesizliktir!
“KOLAYLAŞTIRIN, ZORLAŞTIRMAYIN; MÜJDELEYİN, NEFRET ETTİRMEYİN”…
Buyuran Rasûlullâh (aleyhisselâm) Efendimize düşüncesizce karşı çıkmaktır!
“DÖRT” ya da “ÜÇ” veya “İKİ” rekât için birkaç dakikayı ayıramayan insanın pek mazeret gösterme şansı yoktur!
Ancak, günümüz telaşesi içindeki insana, içine beş-on dakikalık “farz”ın da katıldığı yarım saat hatta kırk beş dakikalık, şişirilmiş ibadetler bütününü, “farz” diye göstermek ve kabul ettirmek oldukça güçtür!
Ve bu, dini zorlaştırarak, insanları zorla İslâm Dini’nden uzaklaştırmaktır!
Hele, Cuma namazları!..
CUMA namazları, günümüzde, tam bir camiden insan kaçırma uygulamasıdır!
Rasûlullâh devrinde, bizâtihi Rasûlullâh (aleyhisselâm) tarafından “İKİ” rekât olarak kılınan CUMA namazları, “hakikat” şuuru olmayanlar tarafından “YİRMİ” rekâta yükseltilmiştir! Hele buna bir de upuzun “buldum kaçırmayayım” zihniyetiyle düzenlenen ve “Din”in amacına hizmet vermeyen hutbeleri eklerseniz; insanları “CUMA” namazından kaçırtmak için daha güzel bir yol bulamazsınız!
Rasûlullâh zamanında ezan okunduktan sonra kâmet getirilir ve bu kâmet sonrasında hutbeye çıkılarak müslümanlara yeni gelen vahiyler duyurulur; ya da onlara çeşitli vahiylerle ilgili açıklamalar yapılır; sonra da iki rekât Cuma namazı kılınır ve dağılınırdı!
Bu “iki rekâtlık CUMA namazı” sonrasındaki bugünkü “zuhru âhir” dedikleri namazlar tamamıyla uydurma olup; Kur’ân ve Rasûlullâh kaynaklı Din’de yeri yoktur!
“CUMA GÜNÜ HUTBEYİ KISA, NAMAZI UZUN TUTUN.”
Şeklindeki Rasûlullâh buyruğu günümüzde tam tersine döndürülmüştür...
Hutbeler, “Din”le alâkası olmayan konularda, upuzun kendini tatmin konuşmalarına dönüştürülmüş; namaz da iki-üç âyetle geçiştirilmeye başlanmıştır!.. Oysa gerçekte hutbenin, elden geldiğince kısa tutulması, namazın da olabildiğince uzatılması; okunan âyetlerin de dikkatli seçilmesi gerekmektedir!
Ayrıca, namaz sırasında el bağlama şekillerinin ya da otururken ayağını altına almanın veya yana çıkarmanın; zorunlu örtünme miktarı dışındaki kıyafet tarzlarının, namazın “KABUL OLMASIYLA” da hiçbir alâkası yoktur!.. Bu konuda getirilen tüm şartlar uydurmadır; sonradan kişilerin kendi dar anlayışlarına göre konulan yakıştırma kurallardır!
“Benim sünnetimden yüz çeviren...”
Uyarısının işaret ettiği mânânın, o devrin örf ve âdetleriyle ilgili olan giyim-kuşam ya da oturup-kalkma usulleri ile hiçbir ilgisi olmayıp; tamamıyla RASÛLULLÂH (aleyhisselâm)’ın bize öğrettiği “İNANÇ ESASLARI” ile alâkalıdır!
“SÜNNET” kelimesinden muradın ne olduğunun detaylı açıklaması “Hz. MUHAMMED NEYİ OKUDU?” kitabımızda mevcuttur.
Din ve dinsel değerler, “SÜNNET” denilen ALLÂH indîndeki zamanüstü gerçeklerle bağlantılı olup; insanlara “Din”deki zamanüstü gerçeklerin kavratılması ve yaşamlarını bu izafî-göresel olmayan gerçekler doğrultusunda düzenlemeleri için gelmiştir!
Yine bu konuda söylenen, “Namazda aklına başka şeyler geliyorsa namazın kabul olmaz” fikri de kesinlikle uydurmadır! Elbette o sırada aklına başka şeyler gelebilir; ve buna rağmen de namazın geçerlidir!
Namazı “kılan” bir kişi velev ki, o âyetleri okurken veya tespih ederken aklı başka yerde olsa bile, bu okuduklarından meydana gelen veriler ve enerji beyin tarafından ruha yüklenir! O anda başka şeyler düşünse de!
Çünkü beyinde aynı anda pek çok devre çalışır. Her biri kendi devresinde, kendi varoluş gayesine ve sistemine göre görevini ifa eder.