Biliniz ki...
Hac da en az namaz kadar zorunlu ve yararlı bir çalışmadır! Böylesine önemli bir olaydan “gelince başımı örtemem” gerekçesiyle geri kalmak, aklın alamayacağı kadar büyük bir yanılgı ve kayıptır!
Baş örtmek Kurân’da belirtilen farzlardan biridir! Bunu yapmayan; Allâh’ın bu konudaki teklifine uymamaktadır! Kur’ân bu konuda bir ceza bildirmemiştir!
Başını örten, elbette ki Allâh’ın bu teklifine uymasının karşılığını fazlasıyla alacaktır… Başını örtmeyen ise, Allâh’a karşı sorumlu olur! Allâh, bu davranışının karşılığını dilediği gibi verir!
Ancak, Kurân’da, “Hacca giden her hanım dönüşte başını örtecektir; örtmeyenin haccı kabul değildir” gibisinden bir hüküm kesinlikle mevcut değildir!
GIYBET etmemek de kesin, hem de çok ağır hükümlerden biridir! “Ölü kardeşininin çiğ etini yemektir gıybet” diye tanımlanmıştır Kurân’da! “Ben bu suçu işlemekten kendimi alamıyorum; öyle ise örtülü başımı açayım”, diyor musunuz?..
Elbette hayır!
Bir emri yerine getirememek, nasıl bir başka yerine getirebildiğin emirden de vazgeçmeyi getirmezse; hacca gitme imkânın olduğu hâlde, baş örtememek yüzünden hacca gitmemek de o derece büyük yanlıştır!
Bu vesileyle şunu bir kere daha vurgulayayım;
“İslâm Dini”ndeki teklifler “PAKET PROGRAM” DEĞİLDİR! Yani, “ya hepsini tam olarak yaparsın, ya da hiçbirini yapma” türünden, değildir!
Senden, istenilenler bellidir!.. Yani yapman ve yapmaman gerekenler...
Sen bunlardan elinden geldiği kadarını yaparsın; yapamadıkların da eksiğindir... Hüküm Allâh’a aittir!
“Ben bunlardan falanca ve filanca emirleri yerine getiremiyorum; öyle ise hiçbirini yapmayayım” düşüncesi kesinlikle yanlış ve düşüncesizce kabuldür!
Yap da, ne kadarı elinden geliyorsa, o kadarını yap!
Hacca gitme imkânına sahipsen, elinden geliyorsa, hemen git!.. Geldiğinde başını örtemeyeceksen; o da eksiğin kalsın!.. İnşallâh o da nasip olur!
Özetle diyeyim ki...
Tek başınıza, canlı ve bilinçli bir hâlde ölüm ötesine yapacağınız sonsuz yolculuğu idrak ediyorsanız, imkânlarınız içinde elinize geçen ilk fırsatta hacca gidiniz! Aksi hâlde bu konuda öylesine pişmanlık duyacaksınız ki; bunun haddi hesabı yoktur!
Devrinin “İnsân-ı Kâmil”i Abdülkerîm el Ciylî’nin haccın bâtın mânâlarıyla ilgili bazı değerlendirmelerini size nakletmek istiyorum... Kendisinden büyük feyz aldığım bu son derece değerli Zât’ı böylece saygıyla anıyorum...
“Hac niyeti: Allâh talebi yolunda devamdır…
İhram: Yaratılmışları görmeyi terktir!
Başı traş: Beşer içinde önder olma düşüncesinden arınmaktır!
Tırnak kesmeyi terk: Kendinden oluşan fiillerin hakiki fâilinin ALLÂH olduğunu fark etmektir!
Güzel koku sürmeyi terk: ZÂT hakikatini hissedince, Esmâ özellikleriyle kayıtlanmaktan kurtulmaktır!
Cinsî münasebeti terk: Bedende tasarrufu bırakmaktır.
Sürme çekmeyi terk: KEŞF arzusundan kurtularak ZÂT hüviyetinde yok olmaktır!
Mîkat: Kalp’ten ibarettir…
Kâbe: ZÂT’tan ibarettir!
Hacerül esved: İnsanî lâtifeden ibarettir.
Hacerül esved’in siyah oluşu: Tabiat özelliğinin kalbi renklendirmesi...
Tavaf: Allâh’a yakışır şekilde, insanın hüviyeti, aslı, menşei, müşahede yerinin idrak olunmasıdır.
Tavafın 7 olması: ALLÂH’ın yedi sıfatından ibarettir... Onlar; Hayat, İlim, İrade, Kudret, Semi’, Basar, Kelâm...
Tavaftan sonra mutlak namaz: Anlatılan vazifeleri yapan için Ahadiyet’in zuhuru ile, ona ait hükmün yaşamıdır.