Kadere İman
“ARZDA (bedeninizde - dış dünyanızda) VE NEFSLERİNİZDE (iç dünyanızda) SİZE İSÂBET EDEN HİÇBİR MUSÎBET YOKTUR Kİ, BİZİM ONU YARATMAMIZDAN ÖNCE, BİR KİTAPTA (ilim boyutunda oluşmuş) OLMASIN! MUHAKKAK Kİ BU ALLÂH ÜZERİNE ÇOK KOLAYDIR! (Bunu bildiriyoruz) Kİ ELİNİZDEN KAÇANA ÜZÜLMEYESİNİZ VE SİZE VERDİĞİ İLE DE SEVİNİP ŞIMARMAYASINIZ! ALLÂH ÇOK ÖVÜNEN KİBİRLİ HİÇBİR KİMSEYİ SEVMEZ!” (57.Hadiyd: 22-23)
Kader konusu, insanlığı asırlar boyu meşgûl etmiş bir konudur. Ve genellikle de, bu konuya çok net açıklamalar getiren Rasûlullâh (aleyhisselâm)’ın açıklamaları yeterince değerlendirilememiş; yaşam içinde bu uyarılar ve ilgili âyetlerin mânâları yerli yerine oturtulamamış; bu yüzden de “kader” konusundan insanlar son derece ürkmüşler, korkmuşlar ve hatta bu konuyu konuşmaktan kaçınmışlardır.
Ne var ki; “kader”e hakkıyla iman etmek için, önce “kader”in ne olduğunu bilmek lazım!..
Zira Âmentü’nün esaslarından biri olan “kadere iman”, gerçekte ancak “kader”in ne olduğunu bildikten sonra mümkündür... Aksi takdirde sadece “kader” ismine iman edilmiş olur!
Bilmediğiniz bir şeye “iman” etmek, ancak, o bilmediğiniz şeyin “ismine iman etmek” demek olur! Oysa önemli ve gerekli olan, o şeyin “ismine” değil “mânâsına iman” etmektir!
“Kader” konusunu anlayabilmenin tek bir yolu vardır... O da ALLÂH’ın Vahdâniyetini, Tekliğini, Ahadiyetini ve Vâhidiyetini kavrayabilmekten geçer!
Şayet bir kişi, ALLÂH’ın “Vâhidiyet ve Ahadiyet”ini kavrayamamış ise; o kişinin “kader” konusunu idrak edebilmesine asla ve asla imkân yoktur!
Zira “Kader” konusunu idrak edebilmenin yolu, önce de vurguladığım gibi, Allâh’ın Vâhidiyetini ve Ahadiyetini idrak edebilmekten geçer!
Bunu da herkese anlatabilmek mümkün olmadığı için, “kader” konusunun derinliğine genellikle girilmemiş...
Allâh’ın “Vâhidiyet” ve “Ahadiyet”ini bugüne kadar çeşitli kitaplarımızda ve sohbetlerimizde genişliğine, derinliğine anlattığımız için; sanıyorum bu kitabımızda da artık “kader” konusunun detaylarına girmek gereği hâsıl oluyor.
“Kader” konusunu çözmede çeşitli yanılgılara düşülmesinin en başta gelen sebebi, her seviyeden insana hitap etmesi dolayısıyla, Kur’ân-ı Kerîm’deki “iki yönlü anlatım” tarzıdır.
Kur’ân-ı Kerîm, “ALLÂH” isminin mânâsını tarif sadedinde iki usül, iki yol tatbik eder;
Birincisi, “ALLÂH” isminin işaret ettiği anlamın, insanın anlayışına göre tarifidir.
İkinci tarz “ALLÂH”ın anlatımı ise “ALLÂH’ın bizâtihi kendisini” tarif edişidir.
Bu iki yoldan “ALLÂH” tarifinin Kurân’da, herkesin anlayacağı bir ifadeyle yer almaması, “olayın bütünlüğünü idrak edemeyen” insanlarda çelişkileri meydana getirmiş ve bu çelişkilerin sonunda da olayı çözemeyenlere göre büyük bir kaos oluşmuştur!
İşte bu kaosun sonucunda da “kaderi” değişik mânâlarda anlayan çeşitli “anlayış”lar yani “mezhep”ler meydana gelmiştir.
Kur’ân, bir yönüyle, “insanın anlayışına göre” “ALLÂH” ismiyle işaret edileni tarif eder demiştik...
İnsanın anlayışına göre “ALLÂH”ı tarif tanımlamasına uygun düşen en açık seçik âyet, “ÂYET’EL KÜRSΔ ismiyle bilinen, Bakara Sûresi’nin 255. âyetidir...
Bunun yanında;
“‘HÛ’DUR, EVVEL, ÂHİR, ZÂHİR, BÂTIN (“HÛ”dan gayrı olarak hiçbir şey yoktur)!” (57.Hadiyd: 3)
“BİZ ONA, ŞAH DAMARINDAN DAHA YAKINIZ!” (50.Kaf: 16)
“NEFSLERİNİZDE (Benliğinizin hakikati)! HÂLÂ (fark etmiyor) GÖRMÜYOR MUSUNUZ?” (51.Zâriyat: 21)
“NE YANA DÖNERSEN VECHULLÂH KARŞINDADIR (Allâh Esmâ’sının açığa çıkışıyla karşı karşıyasın)!” (2.Bakara: 115)
Gibi daha birçok âyetler, hep “ALLÂH”ı, insanın anlayışına göre tarif eden âyetlerdir.
Bunu biraz daha açalım.