Evet, genel basit anlamıyla Rasûle iman gereklidir; çünkü Allâh gerçeklerini sana tebliğ ediyor... Bu bildirimin neticesinde de senin geleceğe dönük yaşantın söz konusu! Geleceğe dönük gerçekleri bilip öğreneceksin ki ona göre tedbir alıp, korunasın.
Gelecekteki tehlikelerden “korunman” gerektiğini sana bildiren Rasûl... Bu “korunmanın” nasıl olacağının açıklamasını “Hz. Muhammed Neyi ‘OKU’DU?” isimli kitabımızda geniş olarak yaptık.
“Korunmak isteyenlere”, Rasûle iman iki sebepten önemli ve gerekli;
Birinci sebep, sonsuz yaşamın boyunca karşılaşacağın tehlikelerden, azaplardan, sıkıntılardan korunabilmen... Bunun için de birtakım çalışmalar yaparak tedbirler alman zorunlu!..
İkinci sebep olarak da Rasûle iman etmen gerekiyor ki, kendi derinliğine, özüne inesin; derinliğinde özünde ilâhî hakikatleri bulasın! Allâh varlığı ile kaîm bir varlık olduğunu anlayasın, bilesin, idrak edesin!.. Elbette bunun gerçekleşmesi için de, önce buna “iman etmen” gerekiyor.
Sonra da, o “İMAN”dan ileri gelen çalışmaları ortaya koyarak, özündeki hakikate eresin!
İşte bu iki sebepten dolayı “Rasûle İman” zorunludur...
Kime zorunludur?.. Akıl sahiplerine! Beyin sahibi olup da, tefekkür edebilme özelliği, düşünebilme özelliği olan insanlara…
Şefkat, merhamet gibi duygular bütün hayvanlarda vardır; zaman zaman bunu ortaya koydukları hepimizin malûmudur.
İnsanı hayvandan ayıran özellik, şefkati, merhameti, iyilik yapması değil; akıl sahibi olması ve geniş tefekkür gücünün bulunmasıdır...
İnsanın şerefi, aklı kadardır!..
Güçlü akıl ise İMAN zorunluluğunu rahatlıkla fark edebilir...
Elbette ki bu İMAN, kendisine en yakın olandan başlayacak ve “RASÛL”ün kendisine yani “Rasûllüğüne” olacaktır... “O”nun Rasûllüğüne “iman” edecektir; ki daha sonra da Rasûl’ün bildirdiklerine iman etsin!.. Ve böylece aklıyla, iman yolunda yürümeye başlasın...
Bu arada Rasûle İMAN hususunda bir inceliği de gözden kaçırmayalım...
Bizler, Rasûle iman ile mükellefiz!
Bu konuda muhatabımız, Rasûlullâh (aleyhisselâm)’dır!
Bize tebligatını yapmıştır... Artık bizler, ya buyurduklarını nazarı dikkate alır, gereğini yapar, kendimizi kurtarmaya bakarız; ya da aldırmayız ve sonuçlarına katlanırız!..
Rasûlullâh ile kişi arasında, ne mertebede veya etikette olursa olsun, hiçbir din görevlisine yer yoktur!
Esasen “din görevlisi” diye bir şey yoktur İslâm Dini’nde!
“İslâm Dini”nde ne teşkilatlar vardır, ne de müesseseler!..
Ancak insanlar, topluluk hâlinde yaşamaktan dolayı daima belli yöneticiler seçmeye alıştıkları için, Din olgusunu da bir görev hâlinde kabullenmişler; sonuçta Dinsel idareciler ve idare edilenler sınıfları ortaya çıkmıştır!
Şu anda dünya üzerinde, “ALLÂH” adına konuşma ve hüküm verme, yargılama yetkisi kimsede mevcut değildir!.. Ve olamaz da!
Ancak insanların belli bir kısmı kendi aralarından birisine, sen bize önder ol, deyip başlarına geçirirlerse, o kişi de onların başı olur!..
Kesin gerçek şudur ki;
Dünya’da ve âhirette tek gerçek muhatabınız; size İslâm Dini’ni tebliğ eden RASÛLULLÂH MUHAMMED MUSTAFA (aleyhisselâm)’dır!..
Bu sebepledir ki, biz “MUHAMMEDÎYİZ” diyoruz; ve bununla da iftihar ediyoruz!..
Evet, “Rasûle iman”ın gereklerini de sanıyorum böylece anlattık.
Sıra geldi “vel yevmil âhir”e...