Evet!..
“Halife” kimdir?..
“İnsan-ı Kâmil”dir!..
“Yeryüzündeki halife” kimdir?..
Âdem nesli!
“İnsansı”lar değil; yalnızca Âdem ve Havva’dan gelen nesil olan “insan”lar!
“İnsansı”lar, tekâmül etmiş türlerinin en gelişmişleri olarak, en iyi şekilde dünyayı yaşamak için, ellerinden ne geliyorsa yaşamak üzere, hiç çekinmeden kan döküp, fesat çıkartarak yaşamlarına devam etmektedirler günümüzde de! Onlarda ölüm ötesi yaşam kavramı ve buna dayalı olarak o yaşama hazırlanma gibi bir kaygıları hiç yoktur. Genlerindeki, beyinlerindeki özelliklerin sonucu olarak doğal, içgüdüsel yaşam şartlarıyla ömürlerini sürdürürler.
Öte yandan “insan”lar da öncelikle karşısındakini düşünen, madde ötesini, ölüm ötesini, varlığının hakikatini düşünen bir yapıya sahiptirler, yine genlerinden gelen bir komutla!
Bir de bu iki nesilden gelenlerin yaptığı birleşmeler dolayısıyla değişik genetik özelliklere sahip olup, iki yönlü hususiyetler ortaya koyan hadsiz hesapsız nesiller vardır...
“İnsan”ların sayısı, “İnsansı”lara göre bir hayli azdır...
“İnsan”lar, melekî etkiler sonucunda yaşamış oldukları “mutasyon”la oluşan genetik sıçrama ve bunun sonucunda beyinlerinde üretilen anti-çekim kuvveti ile neticede cehennemden kurtularak “nûrânî” bir bedenle cennet ortamına geçerler... Bunların sayısını ve cehennem ortamında sonsuza dek kalacak “insansı”lara oranını Allâh Rasûlü şöyle haber vermiştir:
“Cennete gireceklerin, sonsuza dek cehennemde kalacaklara oranı, bir siyah öküzün üzerindeki avuç ayası kadar beyaz kılların, tüm gövdedeki kara kıllara oranıdır!”
“İnsan”ların kendi hakikatlerini tanıma yolunda yaptıkları çalışmalar, Din’deki mistisizmi meydana getirmiştir...
İşte “Tasavvuf” da insanın kendi aslını, orijinini bilme ve yaşama konusundaki çalışmaları esas alır.
Tasavvufun gayesi; kişinin kendini meydana getiren bu Esmâ-i ilâhîyi tanıması, bilmesi ve bunun gereğini yaşayabilmesi hâli ve bu yolda yapılan çalışmalardır.
Bu mânâdaki “HİLÂFET”le, bugün zâhirde, Dünya üzerinde birtakım kişilerin konuştuğu veya peşinde koştuğu politik anlamdaki hükümranlık gayesine mâtuf “hilâfet”in, hiçbir alâkası yoktur!
“Halife olma” özelliğini hissedip yaşayabilmek için tasavvufta yedi mertebe vardır. Nefsin kendini tanıma mertebeleri olan yedi mertebe...
Avam yani bütün beşer, normal olarak “Nefs-i Emmâre” diye tarif edilen mertebenin gereğini yaşarlar.
“Nefs-i Emmâre”... Bedene dönük bir yaşam biçimi... Kendini beden kabul etme ve bedene dönük arzu ve istekleri yerine getirir tarzda yaşam biçimi!..
“Nefs-i Levvâme”... Kendinin bu beden olmadığını, ölüm ötesi yaşamın süregideceğini idrak ve buna karşın ilminin gereği gibi hakkını verememe, buna dönük bir yaşam biçimine girememe dolayısıyla kişide meydana gelen pişmanlıklar...
“Nefs-i Mülhime”... Üçüncü derecesi, kişinin, kendinin bu beden olmadığı, bu bedenin ötesinde, ilâhî varlıkla kaîm varlık olduğunu hissedişi, bunu ilham yollu alışı ve bu ilhamı değerlendirişi neticesindeki bir yaşam... “Mülhime Nefs”, ilham alan “nefs”, hakikati ilham yollu algılayıp, değerlendirebilen bilinç anlamınadır.
Bunun gereğini yaşama hâlinde tatmine ulaşmış, “Mutmainne Nefs”...
Daha sonra, “Radiye Nefs”, “Mardiye Nefs” ve nihayet “saf”laşmış nefis, “Nefs-i Sâfiye”...