İleride bu “Nefs” konusunu çok daha detaylı bir şekilde açıklamaya çalışacağız; orada “Nefs”in hakikatini, “Nefs”in ne olduğunu ve “Nefs”te nasıl gelişmeler sağlanacağını göreceksiniz.
Âdem, “Nefs”inin hakikatini bilecek ve gereğini yaşayacak bir kapasite ile yaratıldığı için “Halife” oldu “yeryüzünde”!..
Burada, “Âdem” ismiyle, “İnsan”ı kastediyorum.
Esasen, bizim bildiğimiz Âdem’in, yeryüzünde meydana gelen ilk Âdem olmadığı yolunda bazı geçmiş beyanlar var. Yani, bizim neslimizin ilk insanı olan Âdem, esas insanlığın başlangıcı olan Âdem değil!
Kur’ân-ı Kerîm’in bahsettiği Âdem, “insan”lığın başlangıcı olan Âdem... Belki de yüz milyonlarla ifade edilebilecek bir süre önce yaşamış olan Zât!
Oysa, o Âdem’den bu yana değişik sayıda Âdemlerin yaşamış olduğu belirtiliyor...
Mesela; Muhyiddini Arabî, “Fütûhat-ı Mekkiye” isimli kitabında;
Kâbe’de tavaf sırasında bir zâta rastladığını (tabii bu Zât, bildiğimiz maddi sûretli bir Zât değil, manevî bir sûret olarak veya Ruh olarak diyelim), kendisine kim olduğunu sorduğunu; o zâtın da cevaben:
“Ben senin baban Âdem’den kırk bin sene evvel yaşamış Âdem’im” dediğini yazıyor...
Bunun gibi, Hazreti Rasûlullâh (aleyhisselâm)’ın torunlarından, bâtın ve zâhir ilimleri konusunda son derece vukuf sahibi çok değerli bir Zât olan İmam Caferî Sadık da şöyle diyor:
“Sen sanıyorsun ki, Allâh sizden başka beşer yaratmamıştır. Hayır! Vallâhi, Allâh, bin kere bin Âdem yaratmıştı ki, siz o Âdemlerin sonuncususunuz!”...
Öyle veya böyle, neticede ilk Âdem, “Halife” olarak meydana gelmiştir; Onun genetiğinden gelen bütün “insan”lar da aynı şekilde, Allâh sûreti üzere, yani Esmâ-i ilâhî’nin değişik formüller şeklindeki bileşimleri olarak meydana gelmiştir...
Şimdi bizler için bütün mesele, bu “Hilâfet” hâlini, bilinçli olarak hissedip yaşayabilmektir...
Bunu, nasıl bileceğiz ve yaşayacağız?..
Bir insanın, “Halife” olmasını idrak etmesi için önce, geniş kapsamlı bir bilgiye, ilme ihtiyacı vardır!..
Günümüzde bu, kısmen kolaylaşmıştır... Çünkü, eskiden mecaz yollu anlatılan pek çok şey, bugün bilimsel olarak açıklanıp izah edilebilmektedir.
Biz, gözümüzü bu bedende açıp, bu bedenin algılama kapasitesi sınırları içinde yaşam verilerini elde etmemiz yüzünden, doğal olarak kendimizi bu beden kabullenmekteyiz...
Dolayısıyla da gözün görme sınırları içindekilere “var”, gözün görme sınırları dışında kalanlara da “yok” diyoruz...
Keza, kulak veya diğer algılayıcı organların kapasiteleri için de böyle...
Oysa varlık, gerçekte; bölünmez, parçalanmaz, tek bir tümel yapıdır!..
Eğer beş duyu verilerini sadece varlık kesitinden alınmış örnekler olarak kabul edip, ilim gözü ile, basîret gözü ile mevcudata bakarsak, bırakın daha derinlere inmeyi, atom boyutunda bile, atomik bir bütünlük olarak karşımıza çıkar.
Çünkü, sizin vücudunuz atomlardan meydana gelmiştir, içinde soluduğunuz hava da atomlardan meydana gelmiştir. Dolayısıyla, bütün bu atomlardan ibaret olan içinde yaşadığımız ortam, tek bir homojen kütledir...
Yani, varlık daha atom boyutunda, tümel tekil yapıya döner!