Bu enerji merkezinin harekete geçmesi, kişideki seks duygusunu, kendini beden kabul etme duygusunu kuvvetlendirir ve bunun neticesinde de “Ruhanî güçlerini”, maneviyata yönelme duygusunu kaybetme sonucunu meydana getirir!.. Özellikle “anal seks”in yasaklanmasının gerçek sebebi de budur!
Her ne kadar, neslin devamı için seks gerekli olsa dahi; veya Hazreti Rasûlullâh (aleyhisselâm)’ın:
“Bana dünyaNIZ’dan üç şey sevdirildi; güzel koku, gözümün nûru namaz ve kadın!”
Şeklindeki açıklamasında, kadının erkekle birleşmesinin “İlâhî Tekliğe vuslat” anlamını taşımasını belirtmesine rağmen; belli bir düzeyde kendini bulamamış kişiler için seks, tamamen bedensel zevklerden ibaret ve de bu zevklerle kişinin kendisini kayıt altına almasına yol açan bir faaliyettir.
Belli bir kemâle ulaşmış kişi için seks, erkeğin kadında ilâhî vuslatı veya kadının erkekte ilâhî vuslatı olmasına karşın; kendini madde beden olarak kabul etmiş bir kişi için, bu kabul ediş, bedensellikte “kökleşme ve yerleşme” olarak değerlendirilebilir.
Yani, ustura; çok yararlı bir biçimde kullanılan bir araç olduğu gibi, bir insanın ölümüne yol açan bir araç ta olabilir...
Şimdi, Âdem’le Havva’nın cennette, cennet yaşamı içinde iken, kendilerini beden kabul etmeye yol açacak böyle bir fiille kayıtlanmaları, hâliyle bazı özelliklerinin perdelenmesine yol açmıştır...
Bu hâl, Âdem’de belli bir idrakı doğurmuş ve bu perdelenme hâli;
“Dediler ki: ‘Rabbimiz! Nefsimize zulmettik...’”(7.A’raf: 23) demelerini getirmiştir...
“Nefsimize zulmettik” ifadesi çok anlamlı bir ifadedir.
Buradaki “Nefs’e zulmetme”nin mânâsı, konuyu derinlemesine bilmeyenlerin anladığı gibi; “Ben, nefsime yani bedenime zulmettim” demek değil...
“Nefsinize zulmetmeyin”in anlamı, “oruç tutup, aç kalıp bedeninize eziyet etmeyin” de değil!
“Nefs”in hakikati, ileride “Nefs” bölümünde açıklayacağımız üzere, ilâhî isimlerin işaret ettiği anlamlar ve bu ilâhî isimlerin hakikati olan “Zâtî Hakikat”tir!
Gerçekte, kişinin “kendi hakikatini tanıyamaması, bilememesi, bunun hakkını yerine getirememesi”, tasavvufta “nefse zulmetmek” olarak tarif edilir...
İşte Âdem’in, “Biz nefislerimize zulmettik” demesi:
“Kendimizi bedensel varlık olarak kabul etmek suretiyle yaptığımız bu fiil, bizim hakikatimizin gereğini yaşamamıza engel oldu. Böylece hakiki benliğimizin gereğini yerine getirmekten perdelendik. Eğer bu durumumuzdan geri dönmezsek, ebediyen bundan perdelenmiş olarak azap duyarız” anlamındadır.
Nitekim, bu idrakın sonucunda oluşan bu pişmanlıktan sonra ne çare ki “Bir kere görülen şey hiç görülmemiş gibi olmaz” esasına dayalı bir biçimde, Âdem’de kendini beden olarak kabullenme esasını da oluşturmuş ve artık bunun neticesinde bedenî bir yaşam süregitmiştir...
İşte, kendini bir beden olarak müşahede etme, tespit etme, değerlendirme ve bunun gereğini yaşama hâli, “Âdem ve Havva’nın, Cennet’ten dünyaya indirilmesi” diye tarif edilmiştir.
Yani, Âdem ile Havva’nın, Cennet’ten dünyaya indirilmesi bir “mekânsal” indirilme olmayıp; içinde yaşadıkları ruhanî güçlerle tahakkuk etme hâlinden, bedenî kayıtlar ve kısıtlamalar yaşamına geçmeleridir... “Ahseni Takvim”in, “Esfeli sâfîliyn”e indirilmeleri de denmektedir buna...