Bu deyişin ertesinde de, Âdem’e “secde” etmişlerdir!
Yani, Âdem’in kemâlini, Âdem’de çıkan mânâların, ilâhî isimlerin yanında kendi kapasitelerinin yetersiz kaldığını itiraf etmek suretiyle secde etmişlerdir!.. Buradaki “secde”yi, “Onun halifelik kapasitesi önünde yetersiz ve âciz kaldıklarını itiraf” diyei mümkündür.
Fakat, İblis secde etmemiştir!.. Yani, Âdem’in yapısını oluşturan Esmâ bileşiminin kapsamından ileri gelen bu üstünlüğü kabul etmemiştir.
“Meleklere: “Secde edin Âdem’e” dediğimizde secde ettiler (yoktan varolmuştaki Esmâ’dan meydana gelmiş varlığa - Esmâ mertebesine)... Ancak İblis, benliğinin yüceliğinden (enfüsünde gördüğüyle âfaktaki hakikatten perdelenerek) inkâr etti. Hakikati inkâr edenlerden (kâfir) oldu.” (2.Bakara: 34)
İblis, her ne kadar, yapısının hammaddesi diyebileceğimiz bir biçimde, özü itibarıyla bir kısım melekî güce sahip ise de, esas itibarıyla “Cin” sınıfındandır...
Abdullah İbni Abbas ve Saîd İbni Cübeyr; cinlerin, meleklerin ateşten yaratılmış bir kolu olduğunu söylüyor.
İbni Abbas’a göre; İblis, cennet muhafızı ve cinlerin başı, aynı zamanda da yakın gök ve dünyanın sultanı idi.
Yani, “insansı”lar devrinde ve öncesinde, yeryüzünde ve dünya semâsında yani maddeye dönük fikirler ve değerler dünyasında, bugünkü tâbiriyle tüm Güneş Sistemi içerisinde yaşayan varlıklar, cinlerdi. “İblis” lakaplı cin ise bütün bunların, hepsinin başıydı.
“İblis” kelime olarak, Allâh’ın rahmetinden umudu kesilen, rahmete ermesinden umut kesilen, Allâh’tan uzak düşmüş mânâsına geldiği gibi; “iltibasa düşen” yani, “ikileme düşen” anlamını da veriyor.
İblis’in melek değil, cin olduğu ise Kehf Sûresi’nde şöyle vurgulanıyor;
“Hani biz meleklere ‘Secde edin Âdem’e’ dedik de İblis hariç hepsi hemen secde ettiler! İblis CİN (türün)dendi...” (18.Kehf: 50)
Burada kısaca şu açıklamayı tekrarlamak istiyorum:
Kâinatta ne tür varlık varsa hepsinin de aslı “melek”tir!
“Cin” denilen “nârî” yapı, gerçekte, “nûr” denilen yapının, belli bir Esmâ terkibi sonucunda yoğunlaşmak suretiyle, bir üst boyutta yeni bir tür olarak oluşmuş hâlidir.
“Madde” ise direkt olarak, “nûr”un çok daha yoğunlaşmasıyla meydana gelmiştir!
“İnsan” gelecekte önce “Berzah” denilen “nârî” boyutta yer alacak; takdirinde olanlar da mutlak kıyamet sonrasında bu boyuttan “nûrânî” boyuta yani “cennet” boyutuna, “nûrânî” bir bedenle “melek”leşmiş bir hâlde geçeceklerdir!
“Nârî” yapıdan yaratılmış olmaları sebebiyle yapıları ve benlikleri bize göre çok güçlü olan Cin’lerin âlimleri ve bu arada İblis lakabı verilen şeytan, biliyordu ki varlıkta bir “TANRI” kavramı yok, sadece her boyutta dilediği gibi zâhir olan ALLÂH var! Dolayısıyla da kendisini “HAK” olarak görüyor, tam anlamıyla firavunluğunu yaşıyordu, elindeki tüm olanaklar ve kuvvetlerle!
Ancak kendilerinde bir kısım Esmâ’nın zâhir olmaması, terkiplerinde bir kısım Esmâ’nın zâhire çıkmaması dolayısıyla, özellikle “Tevhid, Vahdet kemâlâtı ve bunun sonucu olan Kader ilmi” konularında kesinlikle yetersiz olduklarını ve bundan dolayı da Cin’lerin çok çok büyük bir kısmının müşrik olduğunu, Allâh’a şirk koşanlardan olduğunu belirtmiştik “AKIL ve İMAN” ile “RUH İNSAN CİN” isimli kitaplarımızda.
Nitekim, Kehf Sûresi 50.âyetinde, İblis’in secde etmediği, “kâfir” olduğu, yani “gerçeği örten”lerden olduğu anlatılıyor...