Aynı zamanda da “hayatiyet” yönüyle “Ruh”; “ben”liği yönüyle “Nefs-i Küll”; “ilmi” itibarıyla da “Akl-ı Evvel” olan cevherden geldiği için o birimde bilinç oluşur.
Beyin, her an, bir yandan ruhu üretir, bir yandan da genetik verilerin + astrolojik verilerin etkileri sonucu oluşan bilinci yükler! Daha sonra 7. ve 9. aylarda ve doğum anında meydana gelen tesirlerle kişilik özellikleri oluşur... Ve bu kişilik özellikleri aynıyla da bireysel ruha = kişilikli ruha yansır.
Daha sonra, bu kişi büyümeye başlar...
Bu arada kişideki genetik veriler, astrolojik etkiler, çevresel bir “Benlik” duygusunu geliştirir ve kişi, bilinç birikimine “Ben” demeye başlar...
“Ben” kelimesiyle işaret ettiği bir varlık vardır elbet! Fakat, şartlanmaları ne istikamette ise, “Ben”i, o şekilde tanımlar.
“Ben” kavramı şaşmaz... Ancak, o “ben”i şartlanmalar nasıl oluşturmuşsa, öyle bir “ben” kabul eder...
Bu “Ben” dediği “Nefs”i, şartlanmaları dolayısıyla oluşan değer yargıları nedeniyle, neyi isterse onu yapmak ister.
Burada yanlış anlaşılan ve çok önemli bir olay var...
Eskilerin bir çoğu “Nefs” ile “Ruh”u karıştırmışlardır!
“Nefs”; bilincinizin rengine bürünen, “ben” kelimesiyle işaret ettiğiniz soyut varlığınızdır! “Hayat” sıfatının varlığını oluşturması sebebiyle “Ruh” ismini alır... Kişilik bilincinin oluşması ertesinde birim “ruh”a izafe edilir... Bilince izafetle “Nefs” denilir ve bilinç mertebesine göre isimlenir.
“Nefs-i emmâre”; “Ruh”la “hayat” bulmuş, “Nefs”te mevcut olan “Benlik” kavramının oluştuğu “bilincin seviyesinin adı”dır!
“Nefs”in varoluş hükmü, bilinç düzeyine göre dilediğini yapmasıdır!
“Nefs”in istekleri diye bilinen şeylerse, ya bedenin tabiatının gerektirdikleri, ya da şartlanmalarının getirdikleridir.
“Nefs”; bedende kendini tanıdığı ve beden kabul ettiği için, bedende gözünü açtığı için, bedenin istek ve arzularını, kendi istek ve arzularıymış gibi kabullenip, bedene dönük emirler vererek yaşamını sürdürür. Bu yüzden de tasavvufta “emmâre nefs” adıyla anılır!
Fakat, kendisinin bedenin ötesinde bir varlık olduğu yolunda bir açılım olursa, o zaman yaşamı değişmeye başlar. Ve kendisini geçmişte beden kabul edip, yalnızca bedene dönük bir yaşam sürüp, öz değerlerini bilememekten dolayı büyük bir pişmanlık duyarak, kendi kendine “levm” eder... Ki bundan dolayı da “levvâme nefs” ismini alır aynı “nefs”!..
“Nefs”, öz’ü itibarıyla, yani varlığının hakikati itibarıyla; Allâh’ın bütün isimlerinin mânâlarını câmidir... “Nefs”in aslı “Nefs-i Küll”dür.
“Nefs-i Küll”, Esmâ’nın toplu olarak bulunduğu “Ruh-u Â’zâm”ın varlığıyladır; kudretinin açığa çıkmasıyladır; yansımasıdır, aynasıdır!
Önemli olan Nefs’in kendisinde mevcut olan bu mânâları tanıyıp bilmesidir...
“NEFS”in kendini tanıyıp bilmesinin yedi mertebesi vardır... İnsanların geneldeki mertebeleri de yedidir... Yani bütün insanlar, bu yedi mertebenin birindedirler.