Fakat bu kişi, Nefs terbiyesi aşamasından tam geçmediği için, yani Nefs, bilincini tam arındırıp, kendini beden kabul etme aşamasından geçemediği için, onda keşif ve fetih denen hâller kesinlikle olmaz!
Avam, “keşf”in ne olduğunu bilmediği için, cinlerden aldığı bilgileri satan kişileri “evliya”dan ve “keşif” sahibi sanır! Oysa “keşif”, ancak Mutmainne mertebesinde “velî”lerde başlayan bir kemâldir.
İşte, “sen kapalı gidiyorsun, sen kapalı olarak bazı görevler yapıyorsun” denen hâl, Nefsin kendini beden kabul etme hâlinden kurtulamaması dolayısıyla, onun beyin gücünün üst düzeydekiler tarafından kullanılmasıdır.
O, kendindeki bu kuvvetin ve kullanılışın farkında değildir... Ancak, onun bu yeteneğini daha üst mertebedekiler, onun beyni vasıtasıyla kullanırlar. O kişi birtakım şeyler yapar, fakat bundan haberdar değildir.
Bundan haberdar hâle gelebilmesi ancak kendisinin, kendini beden kabul etme hâlinden kurtaracak çalışmalarla bundan kurtarabilmesiyle mümkündür.
Aksi takdirde, o kişinin beyninin devrede olan kapasitesi kuvve olarak “Mutmainne” düzeyininkine ulaşmıştır; ama Nefsi, bilinci itibarıyla henüz “Levvâme”de veya “Mülhime”dedir!..
Oysa önemli olan, her ikisinde de “Mutmainne”ye ulaşmasıdır. Her iki yönden de “Mutmainne” kemâlâtında bütünleşmedikçe o kişi kendi yaptığı manevî görevlere, manevî çalışmalara muttali olamaz.
Bir de, “Falanca evliyadan kişi, derecesinden düştü, velâyetini kaybetti” derler. Bu durum kişinin sadece ruhanîyeti ile Mutmainne’ye ermiş, fakat Nefsin bilinci itibarıyla Mülhime’de olmasından; yani velâyeti kazanamamış, velâyete alışma düzeyinde olmasından ileri gelir.
Yoksa, hem Nefs, hem Ruh olarak, Mutmainne’ye ulaşmış kişide kaybetme, geri dönme, kayma olmaz! O, şu âyetin kapsamı altındadır:
“...Allâh Veliyy’lerine korku yoktur ve onlar mahzun da olmazlar.” (10.Yûnus: 62)
Bu hüküm ancak, Nefs ve Ruh’un, yani benliğindeki Tek’lik şuuruyla birlikte Ruh gücünün bir arada olması ile geçerli olur...