Nefsin Perdeleri
Bilinç, üç şeyle örtülmüş vaziyettedir:
1. İzafî, vehmî benlik duygusu,
2. Tabiat,
3. Şartlanmalar.
Şartlanmalar deyince, şartlanmaların oluşturduğu değer yargıları ve bu değer yargılarının meydana getirdiği duygular silsilesi, şartlanmalar kelimesinin içinde değerlendirilmelidir.
Bir bilinç bu üç şeyden arınmadığı sürece, kendi gerçek mertebesine erişemez!..
Bütün kâinatta var olan her şey, gerçeği itibarıyla evreni meydana getiren Akl-ı Evvel’den ve de O’nun kudretinden, enerjiden meydana geldiğine göre; bütün bilinçlerin özü gerçekte “Kozmik Bilinç” dediğimiz “Evrensel Bilinç”tir... Eskiler bunu “Allâh’ın İlmi”, “Allâh’ın ilim sıfatının eserleri” diye tanımlamışlardır.
Evreni meydana getiren “enerji” adını verdiğimiz yapı ise “Allâh'ın Kudreti” diye tarif edilmiş, Kudret sıfatına bağlanmıştır.
Esas itibarıyla maddeden, maddi değerlerden, maddi değer yargılarından ve hatta manevî değer yargılarından öte olan bilinç; oluşumu itibarıyla gözünü bu madde bedende açtığı için, beş duyu verilerine bağlı kalarak, kendini bu beden kabul etmiştir.
Kendini bu beden zannetmesi, onda vehimden yani var olmayanı var kabul etmekten doğan bir birimsellik oluşturmuş ve de “ben filancayım” diye düşünmeye başlamıştır.
Çevre kendisine ne isim takmışsa, o ismin karşılığı olarak kendisini kabullenmiştir. Beş duyuya bağlı ve dolayısıyla bunlarla kayıtlı olarak da, kendisini bu et kemikten ibaret bir beden olarak mütalaa etmiş ve tüm yaşamını bu madde bedene bağlayarak, “Bu beden yok olduğu zaman, ben de yok olacağım” zannıyla ömür sürmeye başlamıştır.
Oysa, gelmiş geçmiş bütün Nebi ve Rasûller:
“Sen bu beden değilsin! Bu beden belli bir süre sonra toprak altında çürüyüp yok olacak. Fakat Sen, sonsuza dek yaşamına devam edeceksin!..” bilgisini ulaştırmışlar ve bilinçleri bu yolda uyandırmaya, uyarmaya çalışmışlardır...
Bu beden olmayan bilinç; kendisinin ne olduğunu, nelerden arınmak suretiyle bilebilir? Ve bu arınma nasıl gerçekleşir?..
Bizim “bilinç” kelimesiyle anlatmaya çalıştığımız şey, Din terminolojisinde “Nefs”teki şuurdur!
“Nefs”, “bilinç sahibi Ben” anlamındadır!
Tasavvufta, ehil olmayanlarca, Nefse ait olarak kabul edilen birçok özellik; gerçekte Nefse ait olmayıp, Nefsin bürünmüş olduğu, elinde olmadan ister istemez büründüğü birtakım özelliklerdir...
“Nefs”in bilincinin, kendi hakikatini tanımasına engel olan hâllerin başında birinci sırada, kendisini bu “beden” kabullenmesi gelir.
İkinci sırada, bu kabullenişin tabii sonucu olarak, bedenin istek ve arzularını, bedenin dürtülerini, bedenin kendine has özelliklerini, kendi özellikleriymiş gibi kabul etmesi gelir, ki buna “Tabiat” ya da kişinin tabiatı diye işaret ederiz.
Ve nihayet üçüncü olarak da ;
“Şartlanmalar” dediğimiz husus ortaya çıkar, ki bu da kişinin çevresel değer yargılarına tâbi olarak, kendi öz bilincini gerektiği gibi kullanamaması sonucu ortaya çıkan davranışlardır...
Sade bir ifade ile açıklayalım:
Siz kendinizi bu beden kabul ediyorsunuz, sonra bedenin istek ve arzularını, zevklerini, azap ve ıstıraplarını, kendi zevk ve ıstıraplarınız olarak kabulleniyorsunuz ve çevre sizi ne şekilde şartlandırıyorsa, neye şartlandırıyorsa, o doğrultuda, onlara sahip olmak için bir mücadele veriyorsunuz.