İman ve İkân

İmanda yakîn yoktur. İman, kemale ulaştığı zaman, “ikân”a döner. İkânda, “yakîn” vardır.

Yani, “yakîn” başladığı anda, artık “iman”, “ikâna” dönüşmüş demektir.

Yakînin de kemâl dereceleri vardır.

İman, avama mahsus iken; ikân, havâssa mahsustur.

Havâssın üstündeki Hâssül Havâssın da, yakîninin dereceleri yükselir.

İlm-el Yakîn, Ayn-el Yakîn, Hakk-el Yakîn gibi...

Yani, ikân hâlinin üç basamağı vardır:

a. İlm-el Yakîn

b. Ayn-el Yakîn

c. Hakk-el Yakîn

Birinci basamak imandır, avama dönük!

İkinci basamak ikândır, havâssa dönük.

Gerçi bu kelimeler gerçek anlamları ile kullanılmıyor halk arasında... Zaten çoklarının bunlardan haberleri bile yok!

Halkın müslümanlık anlayışı başka...

“Namaz kılıyorum, oruç tutuyorum; o hâlde ben müslümanım” düşüncesi hâkim...

Geçenlerde, “elhamdülillâh ben müslümanım” diyen birine; “Peki sen öldükten sonra ne zaman dirileceksin?” diye sordum.

Cevap olarak; “Kıyamette dirileceğim” dedi...

Dedim ki; Bak, sen şu anda ‘elhamdülillâh müslümanım’ diyorsun ama, İslâm Dini’nin esas inancını benimseyememişsin!

Çünkü, hiçbir insan ölüp de kıyamette dirilmez! Bütün insanlar, ölüm dediğimiz olayla birlikte boyut değiştirip, aynen kaldığı yerden yaşantısına kesintisiz devam eder. Bütün insanlar diri diri mezara girer, aklı başında ve şuurlu olarak! Ölüm, bu bedenle kişinin alâkasının kesilmesi ve bu beden üzerindeki tasarrufunun kalkmasıdır. Ölüm yok olmak değildir. Kişi kesintisiz olarak ruh boyutuyla yaşamına şuurlu olarak devam eder...” diye açıklama yapmak durumunda kaldım.

Kişi rüya görürken, rüyanın içinde iken; “Ben bu rüyayı beğenmedim, biraz da başka tarz bir rüya göreyim” diyerek gördüğü rüyayı arzusuna uygun olarak değiştirebilir mi? Hayır!

Aynı şekilde, tüm dünya yaşamında beynine, ben bu bedenim! düşüncesi yerleştiği için, ölümü tatma anından itibaren bu bedenle ilgin tamamen kesildiği hâlde ve ruh bedenle yaşam boyutuna geçmiş olmana rağmen, bu fizik-biyolojik bedeni bırakıp gidemiyorsun.

Ruhuna yüklenmiş olan kayıtlar, “ben bu bedenim” şeklinde olduğundan, sen de cesetle birlikte diri diri toprağa giriyorsun. Üzerine toprak atılıyor ve orada kalıyorsun!

Bu Dünya’da yaşadığın süreç içinde “ben bu beden değilim” bilincini oluşturamadığınız sürece âkıbet budur.

Yanarak ölen biri için de, aynı şey! Kendisini beden zannettiğinden, korkunç bir acı çekerek, bedeninin yanışını seyrediyor.

Bir rüyâda boğazını kestikleri veya vücuduna bıçak sapladıkları zaman ne hâle geliyorsun?

Rüyada gerçekten bedene verilen bir eza, cefa var mı? Hayır!

Ama, öyle olmasına rağmen o rüyada ne hâle geliyorsun, bir düşün!

Oysa olay, ruh boyutunda oluyor. İşte kişi, kabre girdiği zaman da olay, tamamen ruh boyutunda cereyan ediyor.

Bilincimiz, her an ilâhî kudrete tâbidir. Bu sebeple ne kadar gerçeğe ermiş olursak olalım, her an o gerçekten sapmak mümkündür.

 

Antalya, 15 Kasım 1996

23 / 76

Bunlar da İlginizi Çekebilir

Bu Kitabı İndirebilirsiniz!