Taklitçi Olmayın!
Taklitçi olmayın, güdülen durumundan kurtulun! İlim sahibi olun ve yaşantınıza kendiniz yön verin!
Soru ilmin yarısı ise, kapasiten ne kadar çalışıyorsa, o kadar soracak sorun var demektir. Kişi soracak soru bulamıyorsa, o zaman da kafası çalışmıyor demektir.
Hiçbir şeyi taklit yollu yapmayacaksın; eğer, “ben bir insanım” şuuruna sahipsen! O böyle yapıyor, ben de böyle yapayım demeyeceksin!
“İnsan, en şerefli mahlûktur” denilmiştir.
İnsanlık şerefine ulaşmanın ilk basamağı, neden, niçin suallerini kullanmakla başlar.
Benim Kitabım Kur’ân!
Tâbi olduğum kişi de Hz. Muhammed Mustafa (aleyhisselâm)!
İman ettiğim, yakînine erdiğim varlık, “ALLÂH”!
Ben bütün insanları severim. Hiçbir insanı ayırmam. Hangi görüş, hangi düşünce, hangi din, hangi mezhep, ne olursa olsun. İmanlı olsun, imansız olsun! Hepsini severim.
Hepsi de insandır, birer değerdir. ALLÂH’ın yaratmış olduğu varlıktır.
“Allâh”, gereksiz, yersiz iş yapmadığına göre, “Allâh’ın” her yarattığı bir hikmete bağlı olarak yaratılmış olduğuna göre, bir değerdir.
Öyleyse ben, var olan her varlığı severim.
Size tavsiyem; insanlar arasında hiçbir şekilde ayrım yapmayın! Onlar arasında ayrım yapma hakkı, sadece ve sadece onları yaradana aittir.
Ben, O’nun bir hikmetle yarattığı varlığı hor görmem, hakir göremem.
Varsa onun eksiği kusuru, ALLÂH’ın indînde o, ALLÂH’la onun arasında olan bir şeydir.
Hz. Muhammed (aleyhisselâm)’ın getirdiği din anlayışındaki insana bakış açısı budur.
Benim anlayışımda insanlara zorlama yoktur. İnsanlara şunu yap, bunu yapma demek yoktur.
Ben bilebildiğim kadarı ile; şu, şöyle yapılırsa böyle yarar sağlar, yapılmazsa şöyle zararı olur, diye izah ederim.
O kişi artık nasıl dilerse öyle davranır, ister yapar, ister yapmaz.
Çünkü, temeldeki prensip:
“İslâm dini uygulanmasında zorlama yoktur!”
Niye yoktur?
Çünkü, zorlama ile insanlara bir şey yaptırmanın yararı yoktur. Şeklen, eliyle ve diliyle yapıyordur ama, içiyle yapmıyordur.
Zorlama, insanı dinden çıkarır. Münafıklığa sokar. İmanlı olanın imanını elinden alır.
Onun içindir ki, dinde zorlama yoktur.
Hz. Rasûlullâh’a gelen hitap;
“Onları uyar! Tebliğ et! Sen onlar üzerinde zorlayıcı değilsin! Vazifen bu kadardır!”
Allâh’ın yaratmış olduğu her bir birimde bir hikmet, bir kemâlât, bir güzellik vardır.
Ama, yanlış işler yapıyor? Yapar!
Hepimiz yanlış iş yapıyoruz.
Yanlış iş yapıyor diye başkasını suçlayacağımıza, önce kendi yanlışlarımızı görelim, onları düzeltelim.
Öbür tarafa gittiğimizde bize falancanın, filancanın yanlışlarını sormayacaklar. Kendi yanlışlarımızın pahasını ödeyeceğiz.
Öyleyse, burada kendi yanlışlarımızı düzeltmeye bakalım.
Allâh, bizi, başkalarını terbiye edelim diye yaratmadı. Kendi kendimizi terbiye edip, geliştirip, Allâh’ı bilip, bulup, anlayıp, O’na yakîn elde edelim diye yarattı!
“Allâh” diyoruz! Hangimiz, bu kelimenin mânâsını biliyoruz?
“İnsan”a “Eşrefi Mahlûk” deniyor! Niçin?
Yaratılmışların en şereflisidir. Ancak, yaratılmışların en şereflisi olabilmesi için aklını kullanabilmiş olması lazım.
“Aklı” olmayanın “imanı” da olmaz! İman da akla bağlıdır. İman olabilmesi için şuurun yerinde olması lazımdır.
Sarhoşun imanı olmaz! İman olabilmesi için belirttiğimiz gibi mutlak şuurun yerinde olması lazımdır.
Sarhoşun şuuru yerinde değil! Onun için, Hz. Rasûlullâh diyor ki;
“İçki içip, sarhoş olarak ölmüş kişi, imansız olarak ölür.”
Sarhoş olmuş insanda şuur durur. Şuur durmuş bir vaziyette vefat ederse ne oluyor? Şuursuz bir vaziyette imansız olarak vefat etmiş oluyor.
Hz. Rasûlullâh’ın her söylediği mutlaka belli bir sebep ve hikmete göre söylenmiştir. Ama, ne yazık ki, bizler araştırmıyoruz. Ne demek istemiştir diye araştırma yapmıyoruz, sorgulamıyoruz.
Hz. Rasûlullâh’ın söylediği sözler, kişinin şartlanmasına ters düşünce, hiç araştırma yapmadan, düşünmeden, “olmaz böyle bir şey!” diyor.
İyi ama, senin şartlanman lokalize bir şartlanma, lokalize bir değer yargısı!
Birisi Türkiye’nin bilmem neresinde doğmuş, büyümüş... Bu kişi, doğduğu toplumun değer yargılarına göre yetişmiş, büyümüş, oranın şartlanmalarına göre hareket ediyor.