Ne Zaman Uyanacaksın?
“Sistemin Seslenişi” bu yazılar...
Elbette sistemi “oku”yamayanlar; eskilerin günün şartları içindeki indî değerlendirmelere dayanan bakış açılarıyla şartlanmış ve bloke olmuş beyinleri, bu yazıların bazılarını anlamakta güçlük çekecekler...
Ayrıca, bu yazıları büyük ölçüde, gelecek nesiller için kaleme aldığımı da bir yerlerde yazmıştım... Yazdıklarımın yarısı dahi bugün yaşayanlara çok geliyor!
Sistemi görememekten, okuyamamaktan dolayı; hayallerinde yarattıkları tanrılarının, postacısına yolladığı deri ciltli kitabında yazılı fermannameden bahseden beyinlere, verecek cevabım ancak sükût olabilir!..
“Âhir zamanda bin kişinin dolduracağı mescitte bir tek imanlı kişinin bulunmayacağı”ndan söz eden Rasûlullâh uyarısı acaba ne demek istiyor?
Şuursuzca, taklit yollu fiiller ortaya koyarak; tasavvuf dedikodusuyla, “dedi ki... demiş ki...”lerle ömür tüketenlerden, zaten bir şey beklemiyorum!
“Kıyamazsan başa cana
uzak dur girme bu meydana!”
Denerek tarif edilen tasavvuf meydanına girilmesinden vazgeçileli uzun yıllar oluyor!..
Oraya başını uzatanların, daha sonra nasıl arkalarına bakmadan fellik fellik kaçıp; tanrılarından ve postacısından meded umarak, kendilerine teselli aradıklarını gördükten sonra!
“Nice bahçeler gördüm, tarumar!”
O zaman anladım ki, devir; babayiğit görüntülülere tasavvuf anlatma devri değil; “imanı kurtartma” devri imiş!
Gökte melek, yerde şeytan; kapıda postacısı, elinde kitap yollayan galaksinin bir köşesindeki Tanrı!.. Galaksinin bir yerinde cehennem, öte köşesinde cennet!!!
“İslâm Dini” işte bu anlayışa dönüştürülerek, “Müslümanlık Dini” diye algılanır ve kabul edilir olmuş!
Din, din adamlarının pazarladığı bir meta hâline dönüşmüş!
Fetvalar, âyet ya da Rasûlullâh açıklamaları değerine yükseltilerek, yeni “müslümanlık dini” ululaştırılmış!
Fetvaları ya da fetva sahiplerini kabullenmeyenler ise “kâfir”, “zındık” diye damgalanır olmuş! “Müslümanlık Dini”nden dışlanmışlar elhamdulillâh!
Tasavvuf önde gelenleri âdeta ilâhlaştırılmış; sözleri âyet veya Rasûlullâh açıklamasından öne geçirilmiş!
“Benim şeyhim senin şeyhini döver”...
“Benim okulum senin okulundan üstündür”...
“Benim dinim senin dininden uludur”...
“Benim pantolonum(!), seninkinden düzgündür”... anlayışına dayalı yeni bir din anlayışı türetilmiş!
Bilgi birikimiyle “şeyh”lik taslamak, ahalide irfan ehli muamelesi görülmesine neden olmaya başlamış...
“Müslümanlık Dini”nin şartı da, ya çarşaf giymek ya da şalvar!
Neye iman, niye iman hiç önemli değil bu yeni din anlayışında... Beş vakit jimnastik tanrının huzurunda; belli saatler aç kalıp, dedikodu ve gıybete devamla çiğ et yiyerek karın doyurmak; tanrıdan daha fazlasını almak için evin veya işyerinin eskilerini dağıtmak; fazladan bir de Mekke turizmi, gidip biraz gönlünü ferahlatmak yetip de artıyor bu yeni din anlayışındaki ahaliye!
Bunları daha fazla ahaliye yayıp uygulatmak için okul da yaptırıp bu bilgilerle talebe de yetiştirdin mi; ahalinin baş tacı oldun gitti!