Niye İman?
“Allâh için” = “fiysebilillâh” ne demektir?
Özündekini hissetmenin; ve gereklerini ortaya koymanın yaşanmasıdır!..
Allâh ahlâkıyla yaşayıp, Allâh bakışı ve değerlendirmesiyle, yakınındakini-uzağındakini ve dahi tüm yaradılmışları değerlendirmek demektir!
Karşındakini Allâh’a erdirmek; böylece Allâh rızasının onda açığa çıkması için, tüm varlığınla çaba göstermek demektir!
“Allâh için beraberlik” demek, bu amacı paylaşan “bir aradalık” demektir!
Kişinin özündeki “Allâh”tan ve bunun sonuçlarını yaşamaktan “gâfil” olması, onun “gazaba uğramış olması” demektir!
Gelecekte beklenen ateş ya da işkence olaylarını “gazap” sanarak; insanın yaşadığı andaki “gazap”tan gafleti ise, “Allâh gazabına uğramış olmasının” açık yaşantısıdır!
Allâh gazabına düçar olmuş kişi; özündeki Allâh’ı tanıyamamış ve bunun gereğini hâlâ yaşayamamakta olan insandır! Bunu idrak edememek de gazaba uğramışlığın bir başka belirtisidir!..
Evet, daha önceki yazılarımızda, bu konuya çok ağırlık vermiştik...
İnsan yaşamındaki en önemli konu olduğu için, bu hafta da gene bu hususu, bizden açığa çıkan kadarıyla açıklamaya devam etmek istiyorum...
Kişide, ya iman açığa çıkmıştır ve bunun getirmiş olduğu bakış açısıyla yaşar kısmetindeki kadarını; bu yüzden “saîd” = “mutlu” derler ona; çünkü ebedî yaşamında son durağı “cennet” boyutu olacaktır!..
Ya da fıtratında iman yoktur; bunun getirdiği bakış açısıyla yaşar ve o bakışa göre fiiller, davranışlar ortaya koyar; bu yüzden “şakî” = “mutsuz” derler; çünkü ebedî yaşamında son durağı “cehennem” boyutu olup, hayatı “yanarak” devam edecektir!
Kişinin fıtratındaki “iman”; o kişiye er geç, olayların ve fiillerin yaratıcısının Allâh olduğunu; Allâh’ın dilediği gibi, mülkü olan her zerrede tasarruf etmekte olduğunu idrak ettirerek; kişinin o olaydan dolayı yanmasına son verir! “Kalpler Allâh’ın hatırlanmasıyla tatmine ulaşır, yatışır” uyarısını hatırlayalım burada...
İman veya imansızlık beyindeki bir değerlendirme merkezinin açılıp açılmamasındandır... Hatta diyebilirim ki, “iman geni” vardır kanaatimce!.. Eğer beyin, iman ışığıyla olayları yorumlarsa, değerlendirmesi başka olur; iman ışığından mahrum olarak yorumlarsa değerlendirmesi başka olur!
Biz dışarıdan, kişinin bu geni taşıyıp taşımadığını bilmeyiz!.. Ancak davranışları, o an için bize kısmi bir gösterge olabilir...
Buna rağmen biz, fiili itibarıyla, bu iman nûrundandır veya imansızlığın sonucudur desek dahi; onun daha sonraki bir süreçte hangi idrak içinde boyut değiştireceğini bilemediğimizden, kimse için “imanlı” veya “imansız” şeklinde kesin hükmünü veremeyiz.
Genelde kişinin, imansız bakış açısıyla yaşamı değerlendirmesi, onun için müjdeli bir gelecek vadetmez!
İmanlı bakış açısıyla yaşayanın dahi, yaşamı sonlanmadan ne olduğu bilinemez.
Rasûlullâh (aleyhisselâm)’ın bir uyarısı özetle ve hatırımda kaldığı kadarıyla şöyledir:
“Savaşta Allâh yolunda çarpışırken öldüğü bilinen kişiye, sen kendi güçlülüğünü ve hünerini gösterip insanlardan pâye almak için çarpışırken öldün ve şehîd değilsin... Yerin cehennemdir, denir.
Büyük zekât ve sadaka dağıtan kişiye, sen insanlardan pâye almak, onları kıramadığın için gönülleri olsun diye vermek amacıyla malını dağıttığın için, yaptığın makbûl değildir, denir ve melekler onu cehenneme atarlar...
Âlime, sen insanlar ne kadar bilgili deyip sana pâye versinler ve sana hizmet etsinler diye, geçimini sağlamak için bu ilmini insanlara yaydın, yaptıkların geçerli değildir ve yerin cehennemdir, denir...”