-
Evrende, içinde yaşadığın, Samanyolu galaksisi bir HİÇ ise, Sen nesin? Samanyolu galaksimiz bir hiç bu galaksi içinde. Dünya bu büyüklük içinde toplu iğnenin sivri ucu kadar bile değil! Evrende bu sistem gibi milyarla sistem var! Artık siz düşünün yukarıda dediğiniz TANRI indindeki dünyanın ve sizin yerinizi!!!
-
Kurban kesmek Hacca gitmiş olan hacılar için, kimine göre vacip kimine göre sünnettir. Hacca gitmemiş olanların böyle bir yükümlülüğü yoktur. Hele bugünün ekonomik şartlarında, borcu olanların böyle bir işe kalkışmaları çok yanlıştır. Zenginler ise, yoksullara et dağıtmak amacıyla kurban kesebilir elbette.
-
HAC, seni, taşradan arındırıp, ÖZÜNÜ HİSSETMEYE DÖNDÜRMEMİŞSE; TÜM GÜNAHLARINDAN ARINMIŞ OLABİLİRSİN; ne var ki “HACCI MEBRUR” (ibra olmuş/ana hedefine ulaşmış) olan HACCA ERMEMİŞİNDİR!
-
ALLÂH SEVGİSİ MUHABBETİ (hubbu) TANRI SEVGİSİ DEĞİLDİR! ALLÂH’ı SEVİN, demek, “AMİNU BİLLÂH” hükmünce, HAKİKATİNİZ OLAN ALLÂH’la yaşamayı (seyri meallâh) SEVİN demektir! İçselliğinizin (bâtınınızın) ve dışsallığınızın (zâhirinizin) HAKİKATİ olan ALLÂH farkındalığıyla yaşayın, demektir. İMAN DA AŞK DA ARAÇTIR, AMAÇ DEĞİL! İMAN DA, AŞK DA HAKİKATİN OLAN ALLÂH İNDİNDE “HİÇ”liğini fark edip, hissetmen için ARAÇTIR! Bunlar hep METAFORDUR! İMAN, SANA CENNET YAŞAMINI GETİRİR. AŞK, SENİ CEHENNEMİNDEN ÇIKARTIR. “HİÇ”liğini hissetmen ise “BÂKİY OLAN ALLÂH’tır” seyrini açığa çıkartır; zamansız, mekânsız! “ALLÂH DE, ÖTESİNİ BIRAK! Bırak onları yaratıldıkları işlev üzere oyalanmaya devam etsinler”! Bu HAKİKATİ DİLLENDİREN RASÛLULLÂH NE MUHTEŞEM BİR ZÂHİR OLUŞTUR!
-
SALÂT (namaz) NİÇİN FARZDIR; HANGİ AMACA DÖNÜK OLARAK FARZ KILINMIŞTIR AKLI OLAN İNSANA! Öncelikle belirtelim ki, İMAN gibi AŞK gibi SALÂT da araçtır; AMAÇ DEĞİL! AMAÇ TEKTİR, İNSANIN ALLÂH İSMİYLE İŞARET EDİLENİN NE OLDUĞUNU KAVRAYABİLDİĞİ KADARIYLA KAVRAYIP; HAKİKATİNİN HİSSİYATININ KENDİSİNDEN AÇIĞA ÇIKMASI! SALÂT MİRÂC’TIR. EHLULLAH ifadesiyle, mirâc’ı olmayanın salâtı yoktur! Namazı olabilir!!! MİR’ÂC DA ARAÇTIR! Mir’âc neyin aracıdır? MİR’ÂC, ALLÂH’a değil RABBİNE URUCTUR! RABBİNE URUC tamam olduğunda, RABBİNİN HER ZERRENDE MUTLAK TEDBİR EDEN, TASARRUF EDEN, ZÂHİR OLAN olduğunun hissiyatı açığa çıkar! “ATTIĞINDA SEN ATMADIN, ATAN ALLÂH’tı!” âyetiyle işaret edileni hissedersin... İşte bu durum; “ENFÜSTE (içselliğinde) ve ÂFAKTA (dışsallıkta) âyetlerimizi (nasıl zâhir oluşumuzu) algılarsın”a yol açar. SALÂT ARAÇTIR, demiştik… SALÂTTAN AMAÇ, ayakta okunanların tefekkürüyle Allâh’ı kavramaya çalışmak; rükû ile RABBİNİN benliğindeki varlığını hissedip; ALLÂH’ı ÖTELEMEKTEN arınmak; SECDE İLE DE RABBİN YANI SIRA VARLIĞININ OLMADIĞINI FARK EDİP, “HİÇ”LİĞİNİ YAŞAMAKTIR. “SALÂT MÜMİNİN MİRÂCIDIR” sözü de buna işaret eder. Şimdi burada anlatmaya çalıştığımız İNSANA FARZ olan SALÂT ile, zorla kıldırılmaya çalışılan namaz denilen yat-kalk olarak tanımlanan hareketin değerlendirilmesini anlayış sahiplerine bırakıyorum. Şu net anlaşılmalıdır ki, KUR’ÂN isimli bilgilendirme kitabı İNSANA HAKİKATİNİN NE OLDUĞUNU FARK ETTİRMEK VE DE BUNUN NASIL YAŞANACAĞINI ÖĞRETMEK İÇİN BİLDİRİLMİŞTİR. BU ESAS İTİBARIYLA DA İNSAN YAŞADIKÇA, YANİ İNSANIN “KIYAMET”İNE KADAR GEÇERLİDİR. “Kıyamet” iki anlamda kullanılır. Birinci anlamı “Zelzele” sûresinde aşamalarıyla anlatılan insanın kıyametidir. İkinci anlamı ise dünyanın yok oluşuyla başlayan “MAHŞER” sürecidir. Buradaki “kıyamet” insanın ölümü tadışı anlamınadır. Dünya üzerinde var olacak her insan için KURÂN’DAKİ HAKİKAT BİLGİSİ geçerlidir. Zira dünyanın öyle aşamaları olabilir ki o devirlerde insan olmayabilir… Mutlak kıyamet dünyanın yok oluşu için kullanılır. İnsanlar ölümü tattıktan sonra da ŞUURLU OLARAK kıyamete kadar yaşamlarına devam ederler, bedenliyken oluşan veri tabanlarının sonuçlarına göre! Dünya yaşamında âmâ (kör-gerçeği göremeyen) âhirette de (sonrasında da) âmâdır; denmiştir bu yüzden! Dünya yaşamında RABBİNİ GÖREMEYEN, SONRASINDA DA BUNUN SONUÇLARIYLA KABİR (hologram bilinç dünyasında) YAŞAMAYA DEVAM EDECEKTİR.
-
METAFOR İŞARET ZAMİRİDİR GERÇEKTE. VAR OLUP ANLATILMASI MÜMKÜN OLMAYAN BİR ŞEYE İSİM VEYA TANIM İLE İŞARETTİR. Benzetme veya misâl anlamına gelmez! Bazıları, metaforu gerçekte var olmayanı anlatan bir anlatım, olarak anlıyorlar ki bu yanlıştır.
-
YORUMUN, BEŞERİYETİNİN DİLLENİŞİDİR! Arınamadığın beşeriyetin, beden terkin sonrasında, cennet aşamasına kadar bilincinde devam edecek ve yaşayacaklarına yön verecektir. Zihnini beşeriyetinin kapladığı ölçüde hakikatin olan Rabbinden perdeli olarak yaşarsın. Hakikatindeki kudret ve ilimden uzak yaşamak gerçek cehennem yaşamıdır. Kabullerinden ve onlardan kaynaklanan duygularından meydana gelen yanmaların ise izafi/göresel cehennemindir. İzafî cehennemin yanışının sonu vardır ancak gerçek cehennemî yanışın sonu yoktur. Beşerî kabul ve duyguların, hakikatin/orijinin ile arandaki en büyük perdedir. Bu perdenin ne olduğunu görmek istediğinde, kendinden açığa çıkan YORUMLARA bak! YORUMLARININ kökeninde beşeriyetinin bir ayağını oluşturan, yetiştiğin çevrenin sende oluşturduğu şartlanmalar ve kabullerin yatmaktadır. HAKİKATİN/ORİJİNİN olan ALLÂH, SEVMEDİĞİN, HOŞLANMADIĞIN, NEFRET ETTİĞİN HER ŞEYİN YARATANI OLAN TEK’TİR! Hiçbir şey, hiçbir birim, hiçbir mahlûk ortaya koyduklarını ALLÂH ismiyle işaret edilen dışında ayrı bir varlıktan almaz! “Yaratılmışı HOŞ gör, YARATANDAN ÖTÜRÜ” uyarısı bu yüzden söylenmiştir. Hoş görmeyen HOŞ’tan perdeli gider bu dünyadan! “Allâh’ın âlemlerdeki tedbirâtı âlem sûretlerincedir” tespiti gereği, zâlimde de mazlûmda da, intikam alıp cezalandıranda da tüm tedbirat ALLÂH’ındır. ALLÂH, DE; YORUMU BIRAK!
-
Din ezbercisi bazı ilahiyatçılar, hocalar, “KABİR AZABI YOKTUR, BU KONUDA ÂYET YOKTUR” deyip, konuyla ilgili Rasûlullâh bilgilendirmelerini inkâr ediyorlar. Kur’ân ve hadislerde belirtilen konuların hemen çoğunun metafor olmasına karşın, oysa günümüz yaşamı içinde çoğunun örnekleri vardır! Önce “kabir” isminin neye işaret ettiğini vurgulayalım. Bildiğimiz “insan” denen varlık iki ayrı yapıdan oluşmuştur zaman içinde… Evrimle oluşmuş gelişmiş fizyolojik beyin; sonra da gelişen beyinin oluşturduğu, eskilerin “RUH” adıyla tanımladığı ÖLÜMSÜZ, DALGA BOYU/DATA, kuantum da denebilecek zihni ihtiva eden ŞUUR yapı, GERÇEK BEYİN. “Toprak”tan, toprak elementlerinden oluşmuş yapının dalga boyu yapıyı üretmesi, Kurân’da “RUHUN NEFHOLMASI/ÜFLENMESİ” (üfleme sözcüğü daima içerden dışarı aktiviteyi anlatır) metaforuyla anlatılmıştır. Beyin, oluşmuş algı sistemine göre, daima, dalga boyu/data olarak ulaşan PEK ÇOK bilgiyi suretlere dönüştürerek farkındalık alanına aktarırken, çok büyük kısmını da kendisinde veri tabanı olarak muhafaza eder. Sûrete dönüştürme işlemine “MUSAVVİR” ismiyle işaret edilmiştir. Sûretli olarak gördüğümüzü kabul ettiğimiz HER ŞEY gerçekte dalga boyu anlamı olan bilgidir… Ve dahi, gerçek beynimiz de bu bilgiden ibaret olan ÖLÜMSÜZ data beyindir. Kurân’da bu ölümsüzlüğe özellikle âyetelkürsî de “HAYY ül KAYYUM” (ölümsüz diri ve varlığı kendi hakikatinden gelen şekilde var olan) diye işaret edilir. Âyetelkürsî, Kurân’daki beyin metaforudur! Tasavvufta bu duruma, “insanın hakikati esmâül hüsnadır” denerek değinilir. Yaşam boyunca size ulaşan tüm bilgiler beyninize yerleşir ve sizin beyniniz o bilgileri, yetiştiği çevrenin yüklediği (şartlandırdığı) bilgilere GÖRE değerlendirir! Korkularınız, beklentileriniz hep bu girmiş bilgilere göre şekillenip duygularınızı oluşturur… kâh azap duyar kâh keyif alabilirsiniz. Konunun çok daha detayları var ki, ana konudan uzaklaşmamak için onlara dalmayacağım ama bilin ki tüm sorularınızın tatmin olacağınız cevapları var. Neyse dönelim an konumuza…Rüyanızda, hiçbir dış etki olmadan kâbus görebilirsiniz. Boğuluyor ya da bıçaklanıyormuş gibi olabilirsiniz, uçurumdan düşüyor olabilirsiniz. Bütün bunları yaşarken de kan ter içinde kalırken de hiçbir dış etkiye maruz kalmamışınızdır. “KABİR” ismi sizin “RUHSAL” yani ölümsüz data/bilgi beyninizi tanımlar. Şu anda fizyolojik bedende yaşadığınıza inanmanıza karşın GERÇEKTE KABİR ÂLEMİNİZDE, yani data beyninizde yaşamaktasınız ve gerçek “İNSAN” diye anlatılan yanınızda odur. “İnsan”ın fizyolojik bedeni ise hayvan yanıdır! “İnsanın bineğidir”! İnsan, belli süreç sonu bineğini terk ederek bedensiz yaşamına başlar ki buna “ÖLÜMÜ TATMAK” veya “bâ’su ba’del mevt” (ölüm sonrasında yeni yaşam) denilmiştir. İŞTE ÖLÜMDEN SONRAKİ YAŞAM, AYNEN ŞU ANDAKİNE BENZER BİÇİMDE, BEYNİN BİLGİ TABANINDAKİLERE DAYALI DEVAM EDECEĞİ İÇİN, BURADA YAPILAN YANLIŞLARIN VE DOĞRULARININ FARK EDİLMESİYLE DEVAM EDECEK SÜREÇTE, BİR KISIM İNSANLARIN AZAP DUYMASI DA KABİR AZABI olarak tanımlanmıştır. Konunun metaforlarında kalıp, müşahede ettiklerimizi algılamamış olanların, kabir azabı ve bu tür geleceğe dönük bildirimleri inkârları da çok doğaldır. Çözüm: DIŞSAL BİR TANRI ANLAYIŞINDAN, HER ZERRE KENDİSİYLE VAR OLAN “ALLÂH” ANLAYIŞINA GEÇEREK, KONUYU YENİDEN VE TEMELDEN KURGULAMAKTADIR. Aksi takdirde açmazlar ve çelişkiler hiç bitmez! Rabbimiz anlayışımızı genişlete, HAKİKATİN FARKINDALIĞINI AÇIĞA ÇIKARA!
-
PLUTO’NUN KOVA BURCUNA GİRMESİYLE BİRLİKTE DÜNYADA PEK ÇOK ANLAYIŞ DEVRİMLERİ BAŞLAMIŞTIR. Klasik felsefe anlatım ve anlayışlarının kapısı kapanmış; içinde kalanların da çıkış umudu hayli azalmıştır! Metaforik dini anlatımları reel gerçekmiş gibi kabullenenlerin bu anlayışları artık geçersiz hale gelmiş; o yüzden sorgulayan beyinler, konuyu çözememenin çaresizliği içinde deizme yönelmiştir. Bilimsel dünyadan ve teori fiziğin getirisi düşünü sisteminden habersiz ilahiyatçı, din adamı veya hücre boyutunda boğulmuş bilim adamları, çağın getirdiği düşünü sistemi içinde sayısız açmazlarla karşı karşıya kalarak sürekli çelişkili fikirler öne sürmektedir. Düşünce dünyası doğum sancısı çekmektedir! Beyini hala hücresel boyutta ele alanların içinde bulundukları bataklıktan çıkmaları hayli zor olacaktır! Varlığı bırakın hücresel boyutta değerlendirmeyi, atomik boyutta değerlendirmeyi; dalga/data boyutuyla değerlendirip; tüm anlaşılmazları bu realiteye göre çözmeye çalışmayanların sonu hüsran olacaktır! Beyinin orijini hakkında konuşmaya başlayalım... Beyin bir hardware değil softwaredir demiştik uzun yıllar önce... bu ne demekti? Sayısız bilgi ihtiva eden, hücresel veya maddi olmayan bir bilgi paketidir. “Beyin” adını verdiğimiz yapı! Dalga boyu/data bilgi alır, data/dalga yapı birikimindeki (veri tabanı) bilgiye GÖRE, aldığı bilgiyi analiz ve sentezleyip, bir sonuç çıkararak, bunu, kendi farkındalık alanında kâh bilgi kâh görüntü olarak yaratır, yaşar! Kim olursa olsun, her insan beyni bu şekilde çalışarak, dünyasının gerçekleri içinde hayatını ölümsüz olarak sürdürür. “BEYİN”, Dünya ya da evren hakkında tüm bildiklerimizle dünyamızda bir simülasyon yaratır; sonra da gerçek dünya veya evren hakkında konuştuğumuzu sanırız! Oysa tüm fikirlerimizin dayandığı nokta, beynimizi oluşturan bilgi topluluğudur. Şayet farklı bilgiler girseydi beynimize, her şey hakkında çok daha farklı düşünebiliyor olacaktık. Şu an için düşünce dünyamıza ulaşan en son mantıklı bilgilere göre, her şeyin orijini dalga boyu/data bilgidir ve bu bilgi alanı kendi programına/algoritmasına göre sayısız bilgi formları yaratarak sonsuz algılayıcılar oluşturmaktadır. Böylece de algılayıcılara göre sayısız varlıkların varlığından söz edilmektedir! Beynimizin hücre veya madde kabulü de algılayıcı formumuzun (algoritmamızın) bize yaşattığı bir GÖRESEL gerçekliktir. Gerçekte ise beynimiz, dalga boyu/data boyutunda bilgiyi çözümlemekte, sonra da çözümlediği bilgiyi madde hücre gibi algılatmaktadır! Tıpkı, göze gelen dalga boyu/data bilginin beynimizde özel bir algoritma ile hologram görüntüye dönüştürülerek, görüyorum öyleyse var, dememizdeki işlem gibi. İşte tüm varlığın bu dalga boyu/data/bilgi olması itibarıyla de evren veya evren içre evrenlerin 3D değil 2D olduğunu yıllar önce yazmıştık! Farklı evren veya boyutlar var sanısı da “BEYİN”in ALGI programının/algoritmasının bir sonucudur. Sonsuz sınırsız bilgi/data boyu boyutundan beynimize ulaşan bilgi kadarıyla, dünyamızda kurgulanan evren ve hakikat bilgisinin ötesi ise, sonsuza dek mutlak meçhul olarak kalacaktır! Ne in put olursa, bilgi tabanına GÖRE de çıktısı yaşanır! Düşüncenin oluşumu kanunudur bu! İsim etiketlerinden kendinizi arındırıp sistemi OKUYABİLİRSENİZ, her noktadan sonsuz bilgi yayıldığını, her alanda da bu bilginin veri tabanı kadarıyla değerlendirebildiğini göreceksiniz. İnsan, orijini itibarıyla TEKilliğin dışında olmamasına rağmen, TEKillikteki sadece bir algoritma oluşumu olduğunu fark ettiği zaman, “ALLÂH KULU” olma metaforunun neye işaret ettiğini de çözmüş olacaktır. Rabbim ilmimi arttır!
-
YAZMAYACAKTIM BUNLARI AMA YAZ DEDİ ÖZÜM! Ne müslümanlar ne de aydınlar, hatta pek çok bilimle uğraşanlar bile anlamaz bugün için bunları diye düşündüm. Lâkin Rasûl de insanların anlayamayacaklarını bildirmiş zamanında, gelecektekiler değerlendirir, diye… Anlatmaya çalışayım dilim döndüğünce… Esasen “beyin” adını verdiğimiz yapı hücresel bir yapı değil, softwaredir demiştik. SOFTWARE tanımı dahi gerçekte düşünenleri konuya yaklaştırmak için kullandığımız bir METAFORDUR! OLAYIN nasıl işlediğini OKUmaya çalışalım. Varlıkta olan her şeyin gerçekte dalga boyu/data dan oluşmuş kompozisyonlar olduğunu biliyoruz. Bu kompozisyonların bir kısmı orijinlerindeki datadan kaynaklanan bir şekilde suretler yaratma özelliğine sahip. Yani data bilgi, data bilgiyi sûretlendirerek, o şekil ve özellikte bir nesne veya yapı varMIŞ algısını yaratmaktadır! Gerçeğinde ise, o olay tamamen data/bilgi/dalga boyu alanında dönmektedir! Bunun yaşamımızdaki misâli rüya yaşantısıdır! Rüyada görülenlerin aslı bilgi tabanındaki bilgilerdir. Bu bilgiler belli bir algoritma ile suretlere dönüştürülmekte, SANKİ canlı bir olay yaşanıyormuş hissi oluşturularak seyredilmektedir. Bu sistem tüm gün boyu yaşananlar için de aynen geçerlidir! Yani? Görüyorum, DOKUNUYORUM, duyuyorum ve benzeri tüm algılar GERÇEKTE yalnızca data/bilgi/dalga boyu alanda cereyan eden bilgi dönüşümleri olup; beyin bunları gerçekten varmış gibi algılamaktadır. (Geçmiştekilerin, ‘âlemlerin aslı hayaldir’ vurgusu da bu sistemi OKUmalarına dayanmaktadır) Eğer durum böyle ise… Gelelim bu tespitin bizi götüreceği yere! Madde beden, hücresel yapı, DNA, atomik yapı/evren gibi tüm kabullerimiz gerçekte beyin diye isimlendirdiğimiz yapının orijinindeki bir data/bilginin AN içindeki YENİLENEN kompozisyonlarından başka bir şey değildir; biz de her AN bu kompozisyonun açığa çıktığı ALGI dan başka bir şey değiliz! Madde ALGISI yaratan data/bilgi alanın ANlık dönüşümleriyle, dünya, evren, beden, beyin, hücre kabulleriyle yaşamımızı sürdürmekteyiz! ALLÂH ismiyle işaret edilen bir obje tanrı değil, anlatmaya çalıştığım TEK’il, sonsuz sınırsız İLİMdir ki; bu anlatım da kısmen anlatmaya çalıştığım varlığın orijinini vurgulamak için geçmişte kullanılan bir metafordur. Orijinin TEK, her şeyin gerçekte var olmayıp yalnızca ANlık ALGILAR olduğunu kavratırsa özündeki data/bilgi; artık sen hangi isim veya etiketle anarsan an, o GERÇEK ve MUTLAK, yanı sıra hiçbir şey olmayan NE DOĞURULMUŞ NE DE DOĞURMUŞ olan TEK’i! Konu bizi nerelere götürdü, oysa AMİGDALA denen, hücresel organ olarak bilinenin işlevinden, artısı ve eskisinden söz edecektim. Bu anlattıklarımı çok az bir kısım insan anlayacak veya inanacak, çok büyük çoğunluk da anlayamayarak reddedecek, hatta ‘saçma’ bulacaktır. Neden mi? AMİGDALA’ları yüzünden! AMİGDALA gerçekte hücresel bir organ değil, bir softwaredir demiştik. Günümüz bilimi bunun iki ana işlevinden henüz yalnızca birini tespit etmiştir. İnsanın bir tehlikeden korunması için gereken anlık tepkimeyi aktive etmek! Beyine gelen her bilgi iki yoldan iki merkeze ulaşır. Birincisi amigdala, ikincisi PFC (prefrontal corteks). Amigdalaya ulaşan bilgi PFC ye ulaşan bilginin neredeyse yarı zamanında olur. Bu nedenle de bir tehlike anında daha düşünmeden bir reaksiyon çıkar bizden amigdalanın tetiklemesiyle... Bu anlattığım günümüz biliminin de ulaştığı bir işleyiştir. Bir de henüz günümüz biliminin tespit edemediği bir işlevi daha vardır amigdalanın… AN İÇİNDE, BİLGİ TABANINI MUHAFAZA ETMEK, KORUMAK! BİLGİ TABANINDAKİ BİLGİLERE GÖRE, GELEN YENİ BİLGİYİ KABULLENMEK VEYA REDDETMEK! Eğer kabullenemediğiniz YENİ bir bilgi varsa, önceden bilgi tabanınıza yerleşmiş o yeni bilgiye kapalı fikir vardır; amigdalanızda mevcut bilgi alanını korumak için sizden o YENİ BİLGİYİ RED hâlini açığa çıkartmaktadır… Hayli geniş bir konuya yerimiz bu kadar elverdi… BİLGİ TABANINIZI YENİYE AÇMAZSANIZ, YENİLENMEZSİNİZ; amigdalanızı suçlamayın!
-
YAŞAMIMIZA YÖN VEREN KORKULAR… “Beyin” adı altındaki program topluluğundan biri olan, amigdaladan kısaca söz etmiştim önceki mesajımda. ‘Beyin’ adı altında bir arada bulunan çok fazla program vardır ki, bunun dindeki METAFORİK tanımına da ‘esmâül hüsna’ demişlerdir. AN içinde çalışan sayısız program vardır birbiriyle bağlantılı halde beyinde! “Ben düşünüyorum”, “hissediyorum”, “korkuyorum” … Hayır! Bunların hiçbirini “SEN” yapmıyorsun! ADI “BEYİN” OLAN ‘PROGRAMLAR TOPLULUĞU’ BUNLARI GERÇEKLEŞTİRİYOR; sonra da “BEN” hissiyatını yaratarak, gerçekte VAR OLMAYAN “SEN”e atfediyor! “BEN” hissi yalnızca bir ALGIDIR Kİ, arkasında çalışan sayısız program vardır! İşte bu algı “BEN”, arkasında çalışan ve yaşamımıza çok fazla yön veren bir programın adı da AMİGDALADIR. Amigdalanın fiziksel dediğimiz boyuttaki bir kısım işlevi günümüz bilimince de yeterince tespit edildiği için, bu alan hakkında daha fazla konuşmama yer yok. Gelelim AMİGDALANIN düşünsel diyebileceğimiz, veri/bilgi tabanını koruma alanındaki işlevine. Demiştik ki, amigdalanın bu alandaki işlevi, VERİ/bilgi tabanındaki MEVCUT STATÜYÜ KORUMAKTIR! Bunu ne ile sağlar? KORKU YARATARAK! KORKU YARATIRKEN NEREDEN YARARLANIR? YİNE BEYNİNİ OLUŞTURAN VERİ/BİLGİ TABANINDAKİ, ÖNCEDEN GİRMİŞ BİLGİLERDEN FAYDALANIR. Sistematiği nedir? Amigdala dediğimiz PROGRAM, Karşılaştığı bir olay veya YENİ BİR FİKİR hakkında, bilgi tabanındaki daha önceki yoruma bakar! Eğer o önceki yorum, bu yeni karşılaştığıyla bütünleşmiyorsa, (dindeki metaforu Rabbin izin vermesi, diye anlatılır) mevcut statüyü KORUMAK adına, yine bilgi tabanındaki bilgileri kullanarak KORKUYU YARATIR! En önde gelen KORKU türü de KAYBETME KORKUSUDUR! Maddî veya manevî KAYBEDEBİLECEKLERİN korkusu! Korkunun ecele faydası yoktur; anlatımı yalnızca ölümü anlatmaz. Ecel, işlevin sonlanma noktası, yeni bir aşamaya geçiş, anlamınadır. Her şeyin bir eceli vardır, işlevini tamamladığında yeni bir işleve dönüşür! Eğer bunu idrak edersek, biliriz ki, KAYBETMEK DİYE BİR ŞEY YOKTUR; BİR İŞLEVİN DÖNÜŞÜMÜ aşaması vardır, bu da kaçınılmazdır! ‘YENİ’den KORKAR İNSANLARIN PEK ÇOĞU! Oysa YENİLENENİN YARINI VARDIR; yenilenmeyen geçmişte kaybolur gider! İdrak edemediğini en azından İNKÂR ETME; ki yarın kapın açık kalsın! Bir programlar bütünüdür BEYİN adı altındaki, demiştik. Sayısız üst program (veya ön planda algılanan) vardır, bir o kadar da alt program. Bunların her AN birbiriyle etkileşerek açığa çıkardığı algı yapıya ‘insan’ etiketini koymuştur BEYİN! Etinle kemiğinle, kanınla canınla, düşüncen ve duygunla, dünyan ve âhiretinle, kısaca “BEN” sandığın her şeyinle, BEYNİNİN (metaforu Rabbinin) YARATTIĞI, YOKTAN VAR OLUP, GERÇEKTE YOK OLANSIN! Kaybetmekten korkacağın da hiçbir şeyin yok! KORKMA, KORKUYLA OYALANMA, KORKUYLA YOLUNDAN KALMA! “BEN” sandığın varlığın ve herkes, her şey kendi oluşum programını sürdürmektedir ki, KORKUNUN, İŞLEVİNİN GERÇEKLEŞMEMESİNE YARARI YOKTUR! Ecel gelir, işlev değişir, (basübadelmevt) farklı bir algı boyutunda programlar çalışmaya devam eder; şöyle düşünüyoruM, hissediyoruM, şöyle yaşıyoruM algısıyla da ÖLÜMSÜZ hayatın devam eder sonsuza dek; türlü etiketler altındaki algı boyutlarında! Fark et ki, her AN sonsuz sınırsız algoritmalarla sonsuz sınırsız programlarda kendine özgü “BEN”ler yaratan yanı sıra, hiçbir VAR yoktur; olamaz da! Subhanallâh… ALLÂHUEKBER!
-
DÜN NE OLDUĞUN DEĞİL, BUGÜN NEREDE OLDUĞUN ÖNEMLİDİR.
-
ATALAR SÖZÜDÜR; “BÜYÜK LOKMA YESEN DE BÜYÜK SÖZ SÖYLEME!” Kim BÜYÜK SÖZ söylemişse, Allâh o BÜYÜK SÖZÜ sahibine yalatır! Yaşamımda sayısız defa şahit olduğum bir realitedir bu! SAKININ, BİR ŞEY İÇİN “ASLA” DEMEKTEN!
-
ÖLÜMÜ TADIP ÖLÜMSÜZLÜĞE GEÇTİĞİNDE, BİLİNCİNDE OLUŞACAK TEK BİR SORUNUN CEVABIYLA, TÜM GELECEĞİN ŞEKİLLENECEK… Soru şu: ‘YAŞAMININ BOYUNCA, HER BİR GÖRDÜĞÜNDE, HER OLAYDA, “BEN DİLEDİĞİMİ YAPARIM” DİYENİ SEYREDİP, BU GERÇEĞE GÖRE Mİ YAŞADIN? YOKSA, HER ŞARTLANMA VE KABULLERİNE UYMAYANLARI ELEŞTİRİP, KAVGA EDEREK Mİ YAŞADIN?’ SENDEN AÇIĞA ÇIKANLARA BAK, YARININI GÖR!
-
Her nefesimde, acelem yok da, geldiğinde saniye gecikmeyeceğim! Son, en tatlıyı tattığımda, Dostla, beden ötesi DOSTLUĞUN, KEYFİNİ YAŞAYACAĞIM AN’I HASRETLE BEKLEMEDEYİM. Kalanlara SELÂM OLSUN. Mario de Andrade’nin şiirinden: “Yaşadığımdan daha az yaşayacağımı biliyorum. Kendimi bir kutu çikolata almış bir çocuk gibi hissediyorum. Yemenin tadını çıkar ve fazla kalmadığını görünce özel bir lezzetle yemeye başlar. Bitmek bilmeyen kamu hukuku konferansları için vaktim yok, hiçbir şey değişmeyecek. Ve yaşlarına göre davranmayan aptallarla tartışmak istemiyorum. Ve gri ile dövüşecek zaman yok. Egoların şiştiği toplantılara katılmıyorum ve manipülatörlere tahammül edemiyorum. İşlerini, yeteneklerini ve başarılarını elinden almaya en yetenekli kişilere iftira atmaya çalışan kıskanç insanlardan rahatsızım. Başlıkları tartışmak için çok az zamanım var: Ruhumun acelesi var. Kutuda çok az şeker kaldı. ‘İnsan’ insanlarla ilgileniyorum. Onlar, hatalarına gülen insanlar başarılı olanlar, mesleğini anlayanlar ve sorumluluktan kaçmayanlardır. İnsan onurunu savunan ve doğrunun, adaletin tarafında olmak isteyen. Hayat bunun için var. Etrafımda başkalarının kalbine dokunmayı bilen insanlarla olmak istiyorum. Kaderin darbeleri aracılığıyla ayağa kalkmayı ve ruhun yumuşaklığını korumayı bilen kişi. Evet acelem var sadece olgunluğun verebileceği yoğunlukta yaşamak için acelem var. Kalan tüm tatlıları yiyeceğim, daha önce yediklerimden daha lezzetli olacaklar. Hedefim kendimle, sevdiklerimle ve vicdanımla uyum içinde sona ulaşmak. İki hayatım olduğunu sanıyordum ama sadece bir tane çıktı ve onu onurlu bir şekilde yaşamak lazım.”
-
ŞERİAT DEVLETİ GERÇEKLEŞEMEZ. ŞERİAT (!) Devleti TALİBAN REJİMİDİR. DİN FERDE GELMİŞTİR; kişi kendinden sorumludur. Devletin AHİRETİ, ÖLÜM ÖTESİ VARLIĞI YOKTUR Kİ, DİNE MUHATAP OLSUN! ahmedhulusi.org/tr/yazi/seriat…
-
Başkalarının başınıza yerleştirdiği programları (şartlanma ve kabullerinizi) değiştirebilirsiniz!
-
NANKÖRLÜK EDİP DEĞERLENDİRMEDİĞİNİZ NE VARSA ONU YİTİRECEKSİNİZ! Allâh hiçbir değerini ayağa düşürmez! ŞÜKÜR, DEĞERLENDİRMEKTİR. KAYBETMEDEN ÖNCE DEĞERİNİ BİLİN!
-
Besmelede dillendirilen İSMİ “Allâh” olanın ne olduğunu bilimsel verilere dayalı olarak anlattım son birkaç tweetimde; İnsanlar ise “TANRI”larını güncelleyip, ona Allâh ismini vererek mutlu oldular! Kimse metaforlarla oluşmuş ALGI DÜNYASINDAN ARINIP, ÇIPLAK GERÇEĞİ GÖRMEK İSTEMİYOR! ALGILARA DAYALI OLARAK BEYNİNİN YARATTIĞI HOLOGRAM DÜNYAN CEHENNEMİNDİR! Bir fark edilebilse!
-
…MIŞ GİBİ YAŞAMAK! Bilmem farkında mısınız? ...MIŞ GİBİ YAŞAM KURGUSU İÇİNDE YAŞAMAKTAYIZ! Baştan başlayayım açıklamaya… Biliyorsunuz, karşınızdaki objelerden göz aracılığıyla gelen dalga boyu/bilginin beyin adı verdiğimiz programlar tarafından çözümlenmesiyle yaratılan görüntüler dünyasında yaşamaktayız. Biz hologram dünyamız diyoruz, kimileri de simülasyon dünyamız diyor. Burada çokça sorulan bir soru var… Bu nasıl hologram veya hayal dünya? Ben dokunuyorum, tutuyorum, acıtıyorum, resmen maddesel varlığı ile ilişkideyim? Kesinlikle HAYIR! DokunuyorMUŞ, tutuyorMUŞ, acıtıyorMUŞ, maddesel varlığı varMIŞ gibi yaşıyorsunuz! Beyin ismiyle işaret ettiğimiz programlar kompleksi, HER ŞEYİ VAR“MIŞ”çasına ALGISINA DÖNÜŞTÜREREK, SİZİN DÜNYANIZI YARATIYOR! Dokunuyorum dediğinizdeki, madde obje, gerçeklik boyutunda yalnızca dalga boyu olan, data/bilgidir! O bilgi olan dalga boyu, dokunma duyusu dediğimiz algılayıcı ile beyine iletildiğinde, beyin bunu madde VAR“MIŞ” algısına dönüştürerek, madde dünyasında yaşadığınız hissiyatını yaşatır! Bunun en basit, anlaşılır örneği rüyalardır! Rüya görürken, objeleri maddeyMİŞ gibi algılar, gördüğünüz varlıkları varMIŞ gibi hissederek çeşitli duygular yaşarsınız. DÜNYANIZI YARATAN EN MUHTEŞEM PROGRAMDIR, …“MIŞ”ÇASINA ALGISIYLA YAŞATIP HİSSETTİRME PROGRAMI! Duyu organları dediğimiz programların çözünümü ile beyine ulaşan tüm data/bilgi, beyindeki birleştirme ve bütünleme programıyla o bilgiyi ALGIYA dönüştürerek; o şeyin VAR “MIŞ”ÇASINA kabulünü yaratır! Ve sonuçta dersiniz ki, işte o şey var! Böylece, VAR sandığınız dünyanız ve içindekiler oluşur beyninizin içinde… MADDE VAR”MIŞ”, BEDENİM VAR“MIŞ” algısıyla yaşayarak! Biliyorum, bu açıklamaya çalıştığım sistemi az kişi bile hissederek yaşayamayacak, hatta anlayamayacak bile! Derseniz o zaman niye yazıyorsun, kayda geçsin için! Bugünküler anlamasa bile yakın gelecektekiler anlar diye düşünüyorum. Önemli olan bu bilgileri bilmek, tekrar etmek değildir! Bu bilgileri hazmedip, HİSSETMEK ve bu bilgiler penceresinden yaşam içindekilere bakarak, beşerî duygular ötesine geçebilmektir! DIŞARIDAN (ki BEDENİNİZ DE DIŞARI KAPSAMINDADIR), beyin bilgi alanına, AN içinde ulaşan HER ŞEY, MADDEMSİ algısına dönüştürülerek, hologram dünyanız oluşturulur. İster gündüz ister RÜYADA olsun, fark etmez! Dünya yaşamında böyle olduğu gibi, âhiret yaşamında da cehennem veya cennet boyutunda da bu böyledir, böyle devam eder! Diyecekler çıkacaktır elbet, âhirete cehenneme cennete gittin mi ki böyle diyorsun... Anlattığımı anlamamanın sonucudur bu soru. Ama gene de şunu ekleyeyim böyle diyenlere... BEYİN ADINI TAKTIĞIMIZ ALLÂH ESMÂSI KOMPLEKSİ OLAN PROGRAMIN ÖZELLİKLERİ KURÂN’da “âyetelkürsi”de tanımlanmıştır… Bu âyet Kurân’daki beyni metafor olarak tanımlayan, özelliklerini metaforla açıklayan âyettir. Der ki: “…BİLİR YAŞADIKLARI BOYUTU VE DAHA DA ÖTESİNDEKİLERİ…” Beyinde, Allâh dilediği kadarıyla, çok fazla şeyi müşahede özelliği vardır ve dilediğinde bunu açığa çıkarır. O yüzden M. Arabi Fütühat’ında, Abdülkerim Geylani İnsan-ı Kâmil’inde cennet ve cehenneme dair pek çok şeyi metaforlarla anlatmışlardır. Evet dönelim ana konumuza. Beynimizin, var“MIŞ”ÇASINA yaşattığı dünyamızın, tamamıyla bir algıdan ibaret olduğunu hissedebilirsek, ne varlığa sevinir, ne yokluğa yerinir; HER AN DİLEDİĞİ GİBİ ŞAN ALANIN seyriyle dünyamızda devam ederiz. Allâh şu yaşamda, hakikati fark edip, hazmedip, hakk-el yakîne erdirsin! NOT: Kimsenin beyin programını ZORLA DEĞİŞTİREMEZSİNİZ, o yüzdendir ki “DİNDE ZORLAMA OLMAZ” denmiştir Kurân’da!
-
Beyin adını verdiğimiz data/bilgi paketinin gerek bedendeki her organ ve hücreden gelen bilgiler ve çevreden gelen bilgiler kompleksi olarak çalıştığını yıllardır anlattık. Şimdi beyin veri tabanına ulaşan bedensel verilerin altıncı duyumuz olarak nitelenen PROPRİOSEPSİYONUN (propriopception) yeterli çalışmaması hâlinde kişinin nasıl bir “BEDENSİZLİK DUYGUSU” yaşamakta olduğuna bir örnek göstermek istiyorum. Örnekte görüleceği üzere, 6. duyu organından yeterli bilgi gelmese dahi, beyin, kendisindeki önceden girmiş organlar bilgisine dayanarak, ilgili organlara komut yollayarak onları hareket ettirebilmekte. Bu da bize şunu göstermektedir ki, beyin veri tabanındaki bilgiler üzerinden, fiziksel girdilerin olmadığı süreçlerdeki yaşam boyutunda, beynin yaratıcılığı devam edecektir. Youtube: 'Propriosepsiyonunuzu' Kaybederseniz Ne Olur? https://www.youtube.com/watch?v=33Uk1Lqy6Xs
-
Güven duygusu sırça kalptedir. Çatlatmayın, hele asla kırmayın sırça kalbi! “Mümin kulumun kalbimdeyim” demişti.
-
Allâh’tan uzak düşüp, dünya heveslerinde boğulmaya başladığında, sor kendine, nerede seni, ne için, inkâr edip ayrı düştüm!
-
ÖLÜMÜ TATMADAN ÖNCE, “BİZ, KUVVELERİNİZİ KEŞFEDESİNİZ DİYE SİZİ ŞER VE HAYIRLA DENERİZ” … “KUVVELERİMİZİ KEŞFETMEK” nedir ve nasıl olur; düşünelim mi?
-
“İÇİNİZDE ALLÂH’I EN ÇOK BİLEN BENİM, ALLÂH’TAN EN ÇOK KORKAN DA BENİM!” diyor Allâh Rasûlü. Allâh sistemindeki (Sünnetullâh) acımasızlık ve merhametsizliği en iyi müşahade etmiş olmanın sonucudur bu beyan. Âyetlerde, “zerre kadar OLSA yaptıklarınızın ve DÜŞÜNDÜKLERİNİZİN SONUCUNU YAŞARSINIZ” DENMEKTEDİR. Şu konuyu iyi anlamak gerekir... Allâh adıyla işaret edilen sonsuz sınırsız KUDRET, HER TÜRLÜ beşerî bakış ve değerlendirmelerden beridir. Yani bu demektir ki, beşeriyetteki her anlamda açığa çıkanlarla tanımlanmaktan münezzehtir! Beşerdeki TÜM DUYGULAR VE DEĞERLENDİRMELER RABBİNİNYARATISIDIR bir önceki ANda açığa çıkanın sonucu olarak. Ve de Rububiyeti itibarıyla da tüm açığa çıkanlardan ötedir! Bütün isimlerle işaret edilen özelliklerle her an yaratıştadır ve bunlar yaratılmışa aittir. Allâh’ı bunlarla tanımlayıp Allâh budur, böyledir, diyemezsiniz! Sistemde, güçlü güçsüzü yer, varlığının gereği olarak!