Çok Zikreden Deli mi Olur?
ZİKİR konusunda halkımızın çok korktuğu bir husus vardır; elbette bunda en büyük faktör de “menfi şartlandırma”dır...
“Çok tespih çekme, deli olursun!..” türünden, kasıtlı ya da kasıtsız söylentilerin kesinlikle belli olan bir yönü vardır ki -o da “bilinçsizlik” olan ters şartlandırmadır- insanları zikir konusunda son derece ürkütmüştür.
Kur’ân-ı Kerîm her hâlükârda, ayakta, otururken, yan yatarken sürekli zikir yapılmasını tavsiye ederken; maalesef bu bilinçsiz çevreler insanları ellerinden geldiğince zikirden uzak tutmaya çalışmaktadırlar...
“Onlar (öze ermişler) ayakta, otururken ya da yanları üzere uzanmışken Allâh’ı anıp (hatırlayıp), semâların ve arzın yaratılışını (günün getirisi ölçüsünde evren ve derûnu ya da beyin indînde bedenin yeri ve özelliklerini) tefekkür edip; ‘Rabbimiz, bunları boş yere yaratmadın! Subhan’sın (yersiz ve anlamsız bir şey yaratmaktan münezzeh, her an yeni bir şey yaratma hâlinde olansın)! (Açığa çıkardıklarını değerlendirmemenin getireceği pişmanlıktan) yanmadan bizi koru’ (derler).” (3.Âl-u İmran: 191)
Evet, insan daima üç hâlden birindedir... Ya ayaktadır, ya oturuyordur, veyahut da yatmaktadır... İşte, yukarıdaki âyet, her üç hâlde de zikredilmesi gerektiğini bize açık seçik vurgulamaktadır.
Öyleyse bize düşen, elden geldiğince, zikir yapmaktır!.. Nerede olursak olalım, ister abdestli, ister abdestsiz, olabildiğince zikir yapmak suretiyle beynimizi geliştirelim, Allâh’a yakîn elde edelim.
Bizim, nice içki içen ve hatta alkolik olan kişiye zikir tavsiyemiz vardır ki, bunlar meyhanede içki içerken zikre başlamışlardır... Bir elinde içki kadehi, diğer elinde tespihle işe başlayan bu kişiler; zikrin beyinde yaptığı yeni açılımların sonucu kendilerinde meydana gelen idrakla bir süre sonra içkiyi bırakmışlar, ve daha sonra da kendi içlerinden gelen bir şekilde, hiçbir dış baskı olmaksızın beş vakit namaz kılıp, Hacc’a gitmişlerdir.
Diyorum ki, zikir insan için en güzel geleceklerin yegâne anahtarıdır; çünkü beyin kapasitesini geliştirmeye yönelik yegâne ve en güçlü çalışmadır. “Ya çok tespih çekip de deli olanlar?” diyeceksiniz...
Şunu kesinlikle ifade edeyim ki, çok tespih çekmek yüzünden hiçbir normal insan deli olmaz!
Ama şurası kesindir ki, çevresinde normal gibi tanınan oysa gerçekte şizoid ya da megaloman olan pek çok insan vardır!.. Bunların bu hasta durumları genellikle otuz beş-kırk yaşlarından sonra bazen de daha ileri yaşlarda ortaya çıkar... Hatta bazen de bir vesile olmazsa, hiç ortaya çıkmadan kapalı olarak bu dünyadan geçer giderler...
İşte, bu esasen hasta yapılı olan kişilerden biri, bir vesileyle tespih çekmeye başlamış ve daha sonra da yine bir vesileyle hastalığı ortaya çıkmışsa, art niyetli kişiler tarafından bu durum hemen tespih çekmeye ve zikir yapmaya bağlanarak, insanlar dinden ve zikirden soğutulur.
Oysa, normal yapılı, sağlıklı, akıl-mantık bütünlüğüne sahip bir insanda, zikrin asla hiçbir zararı yoktur!.. Aksine, bu tür bazı hastalıkları olan kişilerde dahi zikrin bazı faydaları olmakta; onların taşkın hâlleri zikir yoluyla oldukça kontrol altına alınabilmekte veya çok çok içe kapanık hâlleri daha dışa açılmaya yönlendirilebilmektedir...
Her ne kadar, düne kadar Türkiye’de tarikatlar yasak idiyse de, basında okuduğumuz ve çevremizden duyduğumuz kadarıyla, Türkiye’de neredeyse her beldede bir şeyh vardır ve bunların, belki de toplam Türkiye nüfusunun yarısına yakın derviş topluluğu vardır... Yani en azıyla Türkiye’de on milyon zikir yapan insan söz konusudur. Bu sayının yüzde ya da binde ya da on binde kaçı, eskiden normalken, tespih çekmek yüzünden akıl hastası olmuştur?..
Şunu kesin olarak ifade edelim ki; normal, sağlıklı, mantıksal bütünlük içinde yaşayan hiçbir insan, zikir çekmeye başlaması yüzünden deli olmaz, kafayı üşütmez! Şayet, belki on binde bir kişi böyle bir sebepten hasta oldu denirse, “onun geçmişini araştırın” deriz. Ya genetiğinde ya da doğuştan gelen sebeplerle bu hastalığın o kişide mevcut olduğu açık-seçik görülecektir.