“Zâtı” itibarıyla “benzeri” olmayan; Esmâ’sının işaret ettiği özellikleriyle yarattıklarıyla kayıtlanmaktan ve sınırlanmaktan berî olan; “Ekberiyeti” ile sayısız “nokta”lardan bir nokta olan “çok boyutlu holografik tek kare resim” diye açıklamaya çalıştığımız “Esmâ mertebesi”nin “kesret - çokluk boyutu” olarak algılanışı olan -gerçekte tekil tümel- “fiiller” âlemini, “ilminde” var kıldığı özellikler ile yaratmıştır.
Daha derine gitmeden toparlayalım...
Allâh isimleri olarak vahiy yollu bildirilen özellikler, Dünya üstünde yaşayan “yeryüzü halifeliği”nin farkındalığına ermeye çalışan “zâlim ve cahil insan”ın algıladığının çok çok ötesinde, evrensel boyutların tümünü “yok”tan, “zıll - gölge” vücud olarak (holografik) “var” kılan özellikler tekilliğidir!
MUAZZAM, MUHTEŞEM, MÜKEMMEL özelliklerdir “Esmâ mertebesi”, tüm boyutsallığı ve içre varlıklarıyla evrenselliğin hakikati olarak!
Şimdi bir an, insanın algıladığı dünyasını düşünün!
Sonra da dar çerçeveli bakış açısı anlamındaki köylü bakışından arınmış olarak, en son bilgilerinizin oluşturduğu evrensellik anlayışıyla “başınızı (bakışınızı) kaldırıp semâya bir bakın” Kur’ân-ı Kerîm ifadesiyle!
Duyularınızla algıladıklarınız, evrensel azamet, ihtişam ve mükemmeliyet yanında nedir ki?
İşte bu gerçeklik dolayısıyla...
Umarım...
Allâh isimleri hakkında bugüne kadar düşünülüp konuşulup yazılmışların, yalnızca vahiy kaynaklı gelen BİLGİ’nin (Kitap’ın), arındığı kadarıyla bilinçlerimiz tarafından değerlendirilişi olduğunu aklımızdan çıkarmayarak; bu isimlerin işaret ettiği özelliklerin, tüm evrensellikte geçerli olduğunu; tüm yapıda her an yepyeni anlamları, açılımları meydana getirdiğini göz önünde tutarak konuya eğilebiliriz. Bu arada şunu vurgulayayım ki, “Ekberiyet” başlıklı yazımda açıklamaya çalıştıklarım pek “oku”nmamış! Bahsettiğimiz Esmâ mertebesinin özelliklerinin, “Allâh” adıyla işaret edilen indîndeki, sayısız “nokta”lardan bir “nokta” ve dahi “Hakikat-i Muhammedî” veya “Ruh adlı melek” isimlerine bürünerek açığa çıkan “Kuantum Potansiyel”, sonsuz-sınırsız; ezeli ve ebedi olmayan Esmâ mertebesi özellikleri olduğu gibi; ayrıca, bu mertebenin ilminin, tüm evren içre evrenler olan “çok boyutlu tek kare resim” diye söz ettiğimiz olduğu da fark edilmemiş! Bu yüzdendir ki, hâlâ, Allâh, âlemlerdeki tek bir tanrı olarak algılanmakta devam ediyor! Oysa tüm seyir ve dillendirilenler yalnızca “nokta”mızla ilgilidir ki; Allâh yalnızca “Allâh”tır; “Ekber”dir! Subhanehu min tenzihiy!
Şunu da asla hatırdan çıkarmayalım ki, yazdıklarım kesinlikle olayın son noktası olmayıp, bu konuda yazılabilecekleri yalnızca mukaddimesi (giriş yazısı) mahiyetindedir. Bundan daha derininin açıkça yazılıp yayınlanması tarafımızdan mümkün değildir. Ayrıca ehlinin fark edeceği üzere, bu kadarı dahi bugüne kadar bu açıklık, netlik ve detayla yazılmamıştır. Konu ustura sırtı gibi ince ve keskindir, çünkü okuyan kişi hiç farkında olmadan ya ötede bir tanrı kavramına kayabilir; ya da çok daha kötüsü firavun misali, benliğiyle - bilinciyle ve dahi hayvani yapı olan bedeniyle hakikati sınırlama derekesine düşebilir!
Buraya kadar “El Esmâ” işaretinin neye olduğuna dikkat çekmeye çalıştık.
Şimdi gelelim “El Hüsnâ” olarak bildirilen muazzam, muhteşem ve mükemmel anlam ve özellik ihtiva eden isimlerin işaret ettiği özelliklere... Elbette “esfeli sâfîliyn” olan kelimelerin elverdiğince!
Burada öncelikle şu hususa dikkat gerekir kanımca.
TETİKLEME SİSTEMİ
Bu isimlerin işaret ettiği özellikler her noktada tümüyle mevcuttur eksiksiz! Ne var ki, açığa çıkması dilenen özelliğe göre, kimileri kimilerine baskın hâle gelerek, tıpkı ekolayzırda yükselen kanalların öne geçmesi gibi, diğerlerinin önüne geçerek oluşumu meydana getirmektedir. Ayrıca belli isimlerin işaret ettiği belli özellikler, doğal olarak, otomatik olarak ilgili diğer isimlerin oluşumlarını tetikleyerek, akışı - oluşumu, “yeni şe’n”i meydana getirmektedirler. İşte bu olay, “Sünnetullâh” diye tanımlanan, evrensel Allâh kanunlarının –ya da basîreti kısıtlı olanların deyişiyle doğa kanunlarının– işleyiş mekanizmasını anlatmaktadır. Bu husus tahmin ve hayal edilemeyecek kadar azametli bir olaydır; ezelden ebede, tüm boyutlarıyla ve algılanan tüm birimleriyle her şey bu sistem içinde varlığını sürdürür! Evrensel boyutta veya insanın dünyasında, bilincinden açığa çıkan düşünceler dâhil, tüm fiiller bu sisteme göre oluşur. Buna kısaca “İsimlerin özelliklerinin ilgili ismin özelliğini tetiklemesi mekanizması” diyebiliriz. Yukarıda uyardığım üzere, bu isimlerin özelliklerinin açığa çıkış ortamı olarak -gerçekte TEK’il- bilebildiğiniz tüm evrenselliği düşünün. O evrensellik içinde algılayanın algıladığı her ortama ya da boyuta veya açığa çıkan birime göre, söz ettiğim “tetikleme” olayı geçerlidir! Bu sisteme göre de -neyin neyi meydana getireceği bilinmesi nedeniyle-ezelden ebede ne olup bitecekse “Allâh ilminde” mevcuttur!
Bakara Sûresi sonundaki (2.Bakara: 284) “...Bilinçlerinizde (düşündüğünüz) ne varsa, açıklasanız da gizleseniz de, Allâh varlığınızdaki Hasiyb ismi özelliğiyle size onun sonuçlarını yaşatır...” uyarısı; 99.Zilzâl Sûresi’nin 7.âyeti “Kim bir zerre ağırlığınca bir hayır yaparsa, onu görür.” ve de “Hasiyb” isminin işaret ettiği özellik, hep bu “tetikleme” mekanizmasını bize anlatmak içindir ki, açığa çıkan bir fiil veya düşüncenin sonucunun yaşanmaması mümkün değildir. İşte bu yüzdendir ki, geçmişimizde düşündüğümüz ya da ortaya koyduğumuz şükür ya da nankörlük bâbında her fiil mutlaka sonucunu yaşatmıştır veya yaşatacaktır! Bu konu üzerinde derin düşünülürse çok kapı açar ve çok sırlar fark edilir. “Kader sırrı” olarak bahsedilen konu dahi bu mekanizma ile ilgilidir!
Şimdi gelelim birer işaret-yön levhası hükmündeki özel “isim”lerin bize gösterdiklerine:
ALLÂH... Öyle bir isimdir ki... “Ulûhiyet”e işaret eder! “Ulûhiyet” hem “HÛ” ismi ile işaret edilen “Mutlak Zât” anlamını içerir; hem de “Zatî” İlim mertebesinde, ilmiyle ilmini seyir anlamında oluşmuş, “nokta”lar âlemlerini, her bir “nokta”yı oluşturan kendine özgü “Esmâ” mertebelerine işaret eder! “Zât”ı itibarıyla, “şey”in ayrı, “Esmâ”sı itibarıyla “şey”in aynı olan Allâh ismiyle işaret edilen; âlemlerden Ğaniyy ve benzeri olmayandır! Bu yüzdendir ki, “şey”i ve fiillerini Esmâ’sıyla yaratan Allâh ismiyle işaret edilen, Kur’ân-ı Kerîm’de “BİZ” işaretini kullanmaktadır. “Şey”de kendisinin gayrı yoktur! Bu konuda çok iyi anlaşılması gereken husus şudur: “Şey”den söz ettiğimizde “şey”in zâtı derken onun varlığını oluşturan “Esmâ mertebesinden” söz ederiz. “Şey”in zâtı hakkında tefekkür edilir, konuşulur. Allâh adıyla işaret edilenin Zâtı hakkında ise konuşmak muhaldir; yani kesinlikle olanaksızdır! Çünkü Esmâ özelliğinden meydana gelmişin, mutlak Zât hakkında fikir yürütmesi, “vahiy” yollu gelmiş bilgi ile dahi olsa -ki bu da olanaksızdır- mümkün olmaz! İşte bunu anlatmak sadedinde yolun sonu “hiç”likte biter, denmiştir!
HÛ... “HÛ’vAllâhulleziy lâ ilâhe illâ HÛ”! İster vahiy yollu gelsin, ister bilinç yollu üzerine eğilinsin, algılanan her “şey”in hakikatinin derûnu... Öylesine ki; Ekberiyet tecellisi sonucu önce “haşyeti”, sonucu olarak da “hiç”liği yaşatır ve bu yüzden de O’nun hakikatine erişilemez! “Basîretler ona ulaşmaz!” Mutlak bilinmezliğe ve kavranılmazlığa işaret ismidir! Nitekim “ALLÂH” dâhil tüm isimler “HÛ”ya bağlı geçer Kurân’da! “HU ALLÂHu EHAD”, “HU’ver Rahmânur Rahıym”, “Hu’ vel’Evvelu vel’Ahıru vez’Zahiru vel’Batın”, “HU’vel Aliyyül Aziym”, “HU’ves Semiy’ul Basıyr” ve Haşr Sûresi’nin son üç âyeti gibi! Bu arada şunu da bir diğer okunuş şekli itibarıyla fark ederiz ki, isimlerin öncesindeki “HÛ” ismi işaretiyle önce tenzih vurgulaması yapılır, sonra da söz edilen isimlerle teşbihe işaret edilir. Bu da hiçbir zaman gözden kaçırılmaması gereken bir işarettir.
ER RAHMÂN... “Allâh” ismiyle işaret edilenin, “zerre”lerin zâtını “Esmâ”sıyla ilminde “var” kılma özelliğine işaret eder. Bugünkü anlayışa göre “Kuantum Potansiyel”e işaret eder. Tüm yaratılmışların kaynağı olan potansiyeldir. “Esmâ mertebesi”nin adıdır! Her şey, “var”lığını “ilim ve irade” mertebesinde bu ismin işaret ettiği özellikle elde eder!
“Er Rahmânu alel Arşisteva; Rahmân, Arş’a istiva etti (El Esmâ’sıyla âlemleri yaratıp hükümran oldu. Kuantum Potansiyelde ilmini seyretti ilmiyle).” (20.Tâhâ: 5) ve “Er Rahmân; Allemel Kur’ân; Halekal İnsan; Allemehül beyan...” (55.Rahmân: 1-4) işaretleri gereği “ŞUUR”da açığa çıkan “Esmâ”nın hakikatidir! Rahmeti, o “şey”i ilminde “var”lığa getirmesidir! “Allâh Âdem’i Rahmân sûretinde halk etti” işareti “İnsan”ın, ilmî sûretinin Rahmâniyet özelliği yansıması üzere meydana getirildiğine işaret eder. Yani Esmâ mertebesinde bulunan özellikler ile! İnsan’ın, Zâtı itibarıyla kendini tanıyışı da Rahmâniyet’le ilgilidir... Bu nedenle “RAHMÂN”a secdeyi müşrikler algılayamamıştır.
“Onlara: ‘Rahmân’a secde edin (Esmâ hakikatiniz indîndeki ‘yok’luğunuzu hissedin)’ denildiğinde: ‘Rahmân da nedir? Bize emrettiğine secde eder miyiz hiç?’ dediler...” (25.Furkan: 60) ve “...Muhakkak ki şeytan Rahmân’a âsi oldu.” (19.Meryem: 44) âyetleri “İnsan”ın Zât’ının “Esmâ” hakikatinden meydana getirildiğine işaret eder! “İnsan”daki “Zâtî tecelli” de budur!