“MÜRİYD” ismi, Allâh’ın “İRADE” sıfatının adıdır!.. Bizim tüm boyutları ile varlığımız önce Allâh’ın sıfatlarıyla meydana gelmiştir!.. Hayat sıfatıyla, hayatımız; bedenlerimiz içinde bulunduğu boyuta göre “BÂİS” ismi hükmünce yeni özelliklerle yeni yapıyla meydana gelse dahi; sonsuza dek devam edecektir... “ALİYM” ismi gereğince bir bilincimiz ve ilmimiz mevcuttur...
“MÜRİYD” ismi sonucu olarak Allâh’ın irade sıfatı bizden ortaya çıkar ve irade sahibi olarak algılanırız. “SEMİ’” sıfatıyla algılayıcılık kazanır, “BASIYR” sıfatıyla görür idrak ederiz... “KELÂM” sıfatı bize ifade yeteneği kazandırır ve bütün bunlar hep “KUDRET” sıfatının bizden ortaya çıkışı dolayısıyladır ki, bütün bunları yapacak kudret bizde görev yapar!..
“MÜRİYD” ismi, bildiğimiz kadarıyla ilk defa olarak bize açılmış, bir “sır”dır!.. Bizden evvel, hiç kimse bu ismin zikrini yapmamış ve başkalarına da tavsiye etmemiştir... Hatta din ve tasavvufla uğraşan pek çok kişi, bu ismin varlığını bile bilmez; çünkü kitaplarda daima diğer sıfatların isimleri yazılır da; “İRADE” sıfatının ismi yazılmaz!.. Muhakkak ki bu da Allâh’ın bir hikmeti sonucudur...
“MÜRİYD” ismi, yaptığımız çeşitli çalışmalar sonucu olarak müşahede ettik ki, insanda en süratli gelişmeyi sağlayan bir güce sahip! Hemen hepimiz, pek çok şeyi biliriz de, bir türlü bu bildiklerimizi uygulamaya koyamayız. Bunun da gerçekte tek bir sebebi vardır, irade zayıflığı!..
İşte bu irade zayıflığının çaresi, anladığımız kadarıyla “MÜRİYD” isminin zikredilmesidir... Bu ismin zikredilmesi sonucu, kişinin ilgi duyduğu konuya karşı iradesi güçlenmeye başlıyor ve eskiden bilip de tatbik edemediği pek çok şeyi kolaylıkla tatbik edebilir hâle geliyor... Mesela içkiyi bırakamıyor; TASAVVUF EHLİNE KESİNLİKLE YASAK OLAN SİGARAYI BIRAKAMIYOR veya istediği gibi ibadet edemiyor; yahut kendini ilme verip kararlı bir biçimde ilim çalışamıyor; işte bu durumda bu zikir, kişinin irade gücünü arttırdığı için, kolaylıkla bunları başarabiliyor...
Ancak bu isimden bahsederken, şunu da kesinlikle belirteyim... Nasıl ilaçların belirli dozajları varsa, “İSİMLER” zikrinde de belirli rakamların üstüne kesinlikle çıkılmamalıdır...
“İSİMLER” zikri insan bünyesinde, beyninde, sürekli takviye yapar!..
Nasıl, diyabet yani şeker hastalığında, şekeri tüketmek için insülin yeteri kadar verilmediği için dışardan takviye alınırsa; terk edildiği zaman bünye derhâl kendi orijinini yaşarsa... Aynı şekilde, zikre devam edildikçe de, mânâsı ister bilinsin ister bilinmesin; inanılsın inanılmasın, hükmünü icra eder... Tecrübelerimize göre, zikir bırakıldıktan sonra onbeş gün içinde bünye eski normal hâline döner!..
Burada kesinlikle anlamamız gereken bir husus da şudur!..
Siz asla ötedeki, yukarıdaki bir Tanrı’yı zikretmiyorsunuz!.. Siz, varlığınızın her zerresinde tüm varlığıyla mevcut olan sonsuz-sınırsız ALLÂH’ın bazı sıfat ve isimlerinin sizde açığa çıkmasını sağlama yolunda bir çalışma yapıyorsunuz... Ve ancak algılayabildiğiniz nispette, gerek kendinizde ve gerekse çevrenizde, Allâh’ı tanıyabilirsiniz!..
İşte bu sebeplerle, “MÜRİYD” ismi, bize göre, kişinin Allâh’ı tanımasında en süratli yoldur... Ancak bu tanıyışı Allâh’tan “Hazmı ile” talep etmek gerekir. Zira, “hazımsızlık” insanın başına olmadık işler açar!..
“MU’MİN” ismine gelince... Bu isim kişinin “iman nûru”na kavuşmasına vesile olur... “İman nûru” ne demektir?
İnsan, tüm ömrünü şartlanma yollu, şartlanmaların kendi bünyesinde oluşturduğu mantık düzenine göre geçirir... Ve bu şartlanmalarının oluşturduğu mantığının kabul edemediği şeyleri de bir türlü özümseyemez ve reddeder... İşte “iman nûru” bir kişide oluştu mu, artık o kişi mantığına ters düşeni reddetmeyi bırakarak, o şeyin olabilirliğini araştırmaya başlar... Zihin kapasitesinin ötesinde bir şeyler olabileceğini düşünebilir. Her şey benim bildiğimden ibarettir, en büyük benim, benim bilmediğim olamaz, mantığımın kabul etmediği şey yoktur, izansızlığından kurtulup, yeniye, ileriye, algılayamadığına açık bir hâle gelir...
İşte bu algılayamadığını inkâr etmeyip, olabilirliğini düşünme ve inanma hâlini “iman nûru” diye tanımlarız… İnsanı sürekli yeniye, ileriye, bilmediklerine, algılayamadıklarına açık bir hâle getiren özellik iman nûru'dur!..
“FETTAH” isminin zikri, insanda açılımlar yapar!.. Hem zâhirî problemlerin çözümlenmesi yönünden, hem de bâtınî kapanıklıkların açılması fetholması cihetinden!
“KUDDÛS” isminin zikri, insanın tabiatından, benliğinden kurtulması yönünden çok faydalıdır... İnsan, şartlanmaları ve doğası gereği olarak, kendini içinde yaşamakta olduğu fizik beden zanneder!..
Tıpkı, 58 model Chevrolet otomobilin direksiyonunda oturup da, kendini otomobil sanan sürücü gibi!.. Sorarsınız, kimsin sen diye; “58 model Şevroleyim!..” der. Bir türlü aklı almaz, kendisinin otomobilden ayrı bir varlık olduğunu ve bir süre sonra arabadan çıkıp gidebileceğini!..
Aynaya bakıp, “ben bu bedenim” diye düşünen kişiler de, şayet fark edemiyorsa bir süre sonra bu bedeni terk edip yaşamına değişik bir boyutta o boyuta özgü bir bedenle devam edeceğini; durum biraz vahim demektir!.. İşte “KUDDÛS” ismi, insanın aslının kudsî bir varlık olduğunu, madde ve ruh ötesi bir bilinç varlık olduğunu fark etmesine yarayan isimdir.
“REŞİYD” ismi insanda “RÜŞD” hâlinin oluşmasını sağlar... Fizik bedende “rüşd” bir tanımlamaya göre, “büluğ” ile başlar; çünkü o zaman cinsiyet hormonları faaliyete geçerek zihinsel fonksiyonlarda “aklı” güçlendirir; ve aynı zamanda da cinsiyet hormonları beynin biyokimyasını etkileyerek, “günah” dediğimiz “negatif yüklü ışınsal enerji”nin ruha yani bir tür holografik ışınsal bedene yüklenmesini sağlar... Bir diğer tanımlamaya göre de, sebebi her ne hikmetse, 18 yaşında başlar!..
Olgunluğun tabanı, insanın ölüm ötesi yaşam olabileceği ihtimalini düşünerek, hayatına ona göre yön vermesi, bu konuda araştırmalar yapmasıyla başlar!.. İşte “REŞİYD” ismi bu en alt sınırdan başlayıp, “İlâhî sıfatlarla tahakkuk etme” hâli olan “FETİH” hâline kadar devam eder. Ondan sonra bir başka şekilde hükmünü icra eder.
“HAKİYM” ismine gelince... İnkârın daima kökeninde, idrak edememe vardır!.. Sebebi hikmetini bilemediğin, anlayamadığın şeyi inkâr edersin. Oysa, bilsen o şeyin neden öyle olduğunu, neyin neyi nasıl meydana getirdiğini, ne yapılırsa, nasıl neyi meydana getireceğini, bütün değerlendirmen bir anda değişiverir!..
Bu isim, kişide oluşların hikmetine erme kapasitesini genişleten, her şeyin ne sebeple oluştuğunu, neye yönelik olarak konduğunu fark ettiren isimdir...
“HALİYM” ismi insanda, öncelikle hoşgörü ve yumuşaklık, sakinlik ve fevrî çıkışları kesme özellikleriyle tesirini gösterir... Kişinin maneviyatta gelişmesi için önce hoşgörülü olması ve fevrî, aşırı ve zamansız çıkışlarını kontrol altına almış olması gerekir!.. Çünkü bu tür çıkışlar insanın hem zâhir dünyasını mahveder, sinirli, stresli, bunalımlı bir yaşama çevirir... Hem de bâtın âlemini mahveder, Allâh’la arasına sanki ziftten-katrandan bir perde çeker!..
“HALİYM” ismi işte insanın hem zâhir hem de bâtın dünyasını düzene sokan isimdir... Kişinin olgunlukla hoşgörüyle karşısındakine açık olmasını sağlar ki bu da onun yeni yeni şeyleri fark etmesine vesile olur... Sinirlilik, stres, fevrî davranışlar bu zikre devamla çok kısa sürede kontrol altına alınır.
“VEDUD” ismi kişide muhabbet duygusunu geliştirir... Tüm varlığa karşı sevgiyle yaklaşır... Her yerde ve şeyde Allâh’ı hissedip sevmeye başlar... Dünyası sevgi olur...
“NÛR” ismi insanın idrak gücünü, kapasitesini artıran bir isimdir... Kişinin hem ruh gücünün artması, hem de idrak gücünün gelişmesi hep bu ismin neticesidir.
“BÂİS” ismi dar mânâda yeni bir bedenle gibi anlaşılır. Ve işin gerçeğini bilmeyenler tarafından da zannedilir ki, “şimdi öleceğiz yok olacağız; sonra kıyamette mahşerde Allâh bizi “BÂ’S” edecek yeniden yaratılacağız!” Bütünüyle İslâm öğretisi dışındaki yanlış, bâtıl, ilkel bir bilgidir!..
“BÂİS” ismi her an geçerlidir ve eseri her an görülen bir isimdir... Bâ’s olayı da her an cereyan etmektedir... Ölüm meydana geldiği anda, kişi fizik bedenden kopar, biyolojik bedenle bağlantısı kesilir ve hemen o anda ışınsal bedenle “Bâ’s” olarak yaşamına kesintisiz bir şekilde devam eder... Bu hususu isteyenler, İmam Gazâli’nin “Esmâ ül Hüsnâ” ismiyle dilimize tercüme edilen kitabında “BÂİS” ismi açıklamasında veya “Hz. Muhammed’in Açıkladığı Allâh” isimli kitabımızın “Ölümün İçyüzü” bahsinde tetkik edebilirler...
İşte bu “Bâis” ismi zikri hem olayın kavranılmasını kolaylaştırır hem de, her anki bâ’s oluşumuzda, yani her an yeni bir bedenle varoluşumuzda bize çok daha gelişmiş özellikler getirir...
“RAHMÂN” ismi hem “İlâhî Rahmet”e nail olmamızı sağlar, hem de gazap anlamı taşıyan fiillerden korunmamızı temin eder... Çünkü gazap, şiddet ateşini kesen Rahmân’ın rahmetidir... İleri mertebelerdeki zevâtta bu ismin çok daha değişik neticeleri vardır ki, onlara bu kitapta girmek istemiyorum...
Bu arada şunu da açıklığa kavuşturayım... “Bu Allâh isimlerini çekerken başında “Yâ” veya “EL” diyecek miyiz; mesela “Yâ Müriyd” gibi” diye soruyorlar... Ötede birinin ismi zikredilmiyor ki böyle bir ek ismin başına gelsin! Buna hiç gerek yoktur!..
Evet, arzu edenler diğer isimlerin mânâlarını da “ESM ÜL HÜSN” isimli bir önceki bölümde inceleyebilirler...