“Lütfen sözlerimi anlamaya çalış... Benim burada konuşmak istediğim, senin dinin icaplarına uyman veya uymaman değil... Aslında, bence mühim olan da, senin bu dediklerin hiç değil!..
Bir kere, neye ve ne ölçüde inandığındır önemli olan... İster sen, ister bir Hristiyan, ister Musevî, ister totemist olsun; inandığı şey hakkındaki bilgisidir mühim olan.
Düşün, biri var, inandığı tanrısı yedi kat göğün üstünde bir koltukta oturuyor ve oradan Dünya’yı idare ediyor!.. Veya, Dünya’yı ve içindekileri yaratmış da, ondan sonra ne yapacaklarını seyre dalmış hiç karışmıyor!.. Veya yarattığı insanların yaptıklarını beğenmeyip, insan şekline girip Dünya’ya geliyor ve bakıyor ki insanlar laf anlamıyor, ne hâliniz varsa görün, deyip çekip gidiyor!!!
Böylesine akla ve mantığa hitap etmeyen, kâh işe karışıp, kâh uzaktan seyreden bir tanrının, efsanevi Yunan tanrılarından ne farkı var?.. Hatta, imajlarda vücut bulan bu tanrı anlayışının, totemistlerin totem anlayışlarından ne farkı var?..”
“Affedersin ama, sen işi saptırmaya gittin!.. Benim inancımı, tutup yerlilerin, totemistlerin inancıyla kıyasladıktan sonra seninle hiçbir şey konuşamam ben!..”
“Rica ederim anlayışlı ol Gönül!.. Bu kadar tahsilli ve kültürlü oluşuna rağmen, bu adam ortaya çıkana kadar, hiç düşündün mü inandığın tanrının, hangi işlerine karışıp, hangi işlerinde seni kendi başına bıraktığını?.. Nerede olup, seni nasıl seyrettiğini; başına gelen hangi işleri onun düzenleyip; hangi işlere de hiç karışmadığını?.. Senin şu andaki mevcudiyetinin, onunla ilgisini?”
“Canım bütün bunları düşünmemiş olmam, benim inanmamamı gerektirmez ki!.. Yemek de yer insan; ama yemek yemesi için mutlaka yediği nesnenin nasıl oluştuğunu, yedikten sonra bünyesinde ne gibi değişiklikler geçireceğini ve kendisini nasıl canlı tuttuğunu bilmesi icap etmez!.. Benim böyle bir kuvvetin varlığına inanmış olmam yeterlidir.”
“Tatlım, ben sana inancının yeterli olmadığını söylemiyorum ki!.. Benim anlatmak istediğim, senin kendi varlığın ve içinde yaşadığın şu evrenle ilişkin ve geleceğin konusunda bir bilginin olmayışıdır!.. Körler yürüyemez, diye bir kural yoktur!.. Bir insan görerek de yürür, görmeden başkalarının tarifiyle de yürür!.. Arkadaki fark, biri daha hızlı gider hedefe, öteki çok daha yavaş!.. Biri yürüdüğü yolu görerek, ötekiyse görmeden gider!..”
“Allâh aşkına şimdi meseleyi din meselesi hâline sokma!.. Din, bir vicdanî inanış meselesidir. Kimsenin kimseye bu yolda baskı yapması söz konusu olamaz!.. İsteyen inanır, isteyen inanmaz... İsteyen inandığını yapar, isteyen de yapmaz, mesûliyeti kendine aittir!”
“Canım nereden nereye getirdin sözü... Kişilerin inanç ve inandıkları gibi yaşama hürriyetine, ben senden daha fazla bağlıyım. Ben, senden daha fazla karşıyım, insana zorla bir şey yaptırılmasına... Ve başkalarına karışmadıkları sürece, istediklerini yapmalarına engel olunmasına!..
Zorbalığın, kuvvet zoruyla karşındaki şahsa bir şey yaptırmanın; hayvanların yaşamlarında görülen şeyler olduğuna, ben de inanıyorum... Ama ne çare ki, insanlar, bu hayvani yaşamdan da bir türlü kendilerini kurtaramıyorlar.”
“Tamam öyle ise sen çık kurtar onları!..”
“Aman bırak canım!.. Kim insanlara şartlandıkları fikirlerin veya inançların ötesinde yepyeni ufuklar açmaya çalışmışsa, onun başına gelmedik iş kalmamıştır!.. ‘Dünya dönüyor’ dediği için zehir içirilenden tut; İsa’sına, Musa’sına, Hz. Muhammed’ine kadar, hepsi de ortaya çıktıkları zaman olmadık belâlarla karşılaşmışlardır!..
Her yeni fikri ortaya atan kişi, eski fikirler üzerine menfaat binalarını kurmuş kimseler tarafından, karalanmaya ve hatta yok edilmeye mahkûmdur!
Gerçek şahsiyetlerini bulamamış kimseler, çevrelerindeki kalabalıklarla kendilerini ayakta tutmaya çalışırlar!.. Kalabalıklarının azaldığını görenler ise, eksilmeye başlayan menfaatleri dolayısıyla, o kalabalıklarının azalmasına sebep olan kişilerle savaşa girerler ve onları ortadan kaldırmak için akla hayale gelmedik dolaplar çevirerek, kendilerini ayakta tutmaya çaba sarfederler!..”
“Bravo!.. Oyumu sana veriyorum!.. Çok güzel konuştun, Cem!..
Topluma hiç benzemeyen yapına ve tek başına kalmış olmana rağmen, kendi fikir ve hissedişlerin istikametinde yürüme azmin olmasa, sıradan insanlardan hiç farkın olmazdı!.. Ve beni de asla bağlayamazdın kendine!.. Ama şekerim, lütfen kendini fazla yorma ve fikirlerini halka açma!.. Çünkü sen, daha çok seneler lazımsın bana... Haydi yatalım şimdi... Yarına hazırlanalım...”