“Düzeni meydana getiricinin!”
“Yani?”
“Evrende, düzeni kurmuş bulunan bir Kozmik bilincin!..”
“Peki bundan ne çıkar?”
“Evrende mutlak bir düzen hâkim ise, mutlak aklın eseri olarak; bundan çıkan sonuç da, her şeyin yerli yerince olduğudur! Yani olan, olması icap edendir! Bunu mu demek istedin?..”
“Hayır, bir başka noktaya değinmek istiyordum aslında, fakat bu buluşun da enteresan tabii!.. Ama, gene de bunu daha sonraya bırakarak, esas belirtmek istediğim noktaya gelelim...”
“Nedir o?”
“Evren, bütünüyle bir düzen içinde ise, ve birbirinden ayrı görülen çeşitli varlıkların yaşamları dahi, birbiriyle bağlantılı olarak bir gelişme gösterdiğini ortaya koymaz mı?”
“Evet..?”
“Öyle ise bu takdirde, makrokozmosdan mikrokozmosa kadar, tam bir bütünlük ve düzen içindeki âlemden insanı ayırarak; evrende hükmünü icra eden Kozmik bilinçten ayrıca, ekstra bir akıl da insanda vardır; ve insan, bu ekstra akılla, bedende hükmünü icra ederek, dilediğince yaşamını sürdürmektedir, diyebilir misin?..”
“Mantıken hayır!.. Diyemem!.. Ama bu durumda da ortaya bir yığın soru çıkar, onların cevabını nasıl vereceğiz?”
“Başka soruların cevabını verememen, ortada olan bir gerçeğin inkârına hiçbir zaman sebep olmamalıdır!.. Ayrıca, cevabını veremeyeceğimiz hiçbir soru yoktur...”
“Hey, sen kimle konuşuyorsun?.. Yoksa, kafayı mı üşütmeye başladın!!?” diye içeri giren Gönül, söze karıştı...
Odada Cem’den başkasını görememesi ve onun kendi kendine konuştuğu zannı, Gönül’e bu sözleri söyletmişti...
“Yok canım, Elf’le konuşuyorum!.. Bu defa da bir bedenle görünmeden geldi de, onun için anlayamadın burada olduğunu!..”
“Affedersin ama ciddi mi söylüyorsun, şaka mı?.. Anlayamadım bunu!”
Aynı anda Cem’in karşısındaki koltukta her zamanki görüntüsüyle Elf beliriverdi...
“Hayır, Cem doğru söylüyor... Beni, mutlaka bir bedenle göreceği yolundaki şartlanmasını önlemek için, bu defa bir bedene bürünmeden iletişim kurma yolunu seçtim.”
“Yani, bedensiz olarak da, her istediğiniz anda yanımızda olabiliyorsunuz?” diye, Gönül şaşkınlıkla sordu.
“Elbette... Niye buna bu kadar şaştınız?”
Gönül bir an düşündü...
Gece yatakta Cem’le en yakın bir durumda iken, Elf’in o anda kendileriyle beraber olmasını tahayyül etti...
Yüzü kızarmış, elmacık kemiklerinin üstünü kan basmıştı…
“Siz bundan şartlanmanız dolayısıyla utandınız!.. Aslında bunun utanılacak yanı neresidir?.. Yemek yemek, ya da tuvalete gitmek kadar doğal olan bir şeyden dolayı, niye utanıyorsunuz ki!..” diye, Elf soruyu yapıştırıverdi Gönül’e!.. Okumuştu onun bütün düşüncesini... Ve devam etti: “Şayet sizi, yapılan işin başkaları yanında yapılmayacağı yolunda şartlandırmasaydı çevreniz, bu düşüncenizden dolayı gene utanacak mıydınız?”
Gönül cevap vermeden kalakaldı bir an...
Onun yerine Cem cevapladı soruyu:
“Hayır!”
“Bugün bir kısım toplumlarda bu işi parklarda, açıkta yapıyorlar mı?”
“Evet!”