“Elbette!.. İşte zaten bunun içindir ki, ‘gerçeğe eren’ pek çok kişi, ermiş oldukları bu gerçekleri topluma yansıtmamış, hatta kitaplara bile geçirmemiştir!..”
“Bu takdirde halka nasıl yararlı olabiliriz ki?..”
“Yerinde bir soru... Ama, senin problemin, bugün için bu soru değil ki! Önce sen, kendini tanıdın mı, ‘özünü’ bildin mi, yüzeysel yaşamdan gerçek yaşama geçebildin mi, ki toplumu bu yolda etkilemeyi düşünebilesin?..”
“Haklısın... Ama insan bir an için istiyor işte!.. Güzeli, iyiyi, gerçeği çevresiyle paylaşmak istiyor, elde değil!”
“Peki ama, tüm beşerî şartlanmalardan nasıl arınabiliriz ki, gerçek benliğimizi bulabilelim?..” diye soruyu bu defa Gönül yapıştırdı:
“Aslında çok basit!..” diye Elf cevap verdi ve devam etti:
“Her şeyi, ‘Tek’ birden ibaret olarak görerek!..”
“İyi bir fikir... Ama, bizim, ‘çok’a, ‘bir’ adını vermemiz ile, ‘çok’, ‘bir’ olmaz ki!..”
“Aksine; mevcudat, ‘Tek’ten ibaret olmasına rağmen; siz beş duyu ile bloke olmuş beyinleriniz yüzünden taktığınız çeşitli isimler dolayısıyla, ayrı ayrı şeylerden oluşan bir çoklukla karşı karşıya olduğunuzu sanıyorsunuz!..”
“Nasıl yani?”
“Size bir misal ile anlatmaya çalışayım... El vardır, ayak vardır, burun vardır, kulak vardır, dudak vardır, göz vardır, diz vardır, boyun vardır; dediğim zaman, aklınıza, saydığım bu isimler dolayısıyla ayrı ayrı şeyler gelir! Ve size, bütün bunlar bir bedenin parçalarıdır, dediğim zaman da bunların birleşerek bir bedeni meydana getirdiğini düşünürsünüz! Yani, parçalar birleşerek bir bütünü meydana getirmiş, şeklinde anlarsınız...
Hâlbuki ise, size şöyle söze başlasaydım:
Bir bütün olan bedenin çeşitli kesimlerine, çeşitli isimler takılmıştır... Bu isimler dolayısıyla, beden, bir bütün olmasına rağmen bilmeyen tarafından, ayrı parçalardan meydana gelmiş bir şey gibi anlaşılabilir... Bu aldanıştan kaçınmak gerekir!
İsimlerin çeşitliliği, tek bir parçadan ibaret olan bütünün, bütünlüğüne asla zarar getirmez!.. İşte, evren de böyledir...
Uzayıyla, yıldız kümeleriyle, gezegenleriyle ve gezegenlerin kendine mahsus varlıklarıyla, tam bir bütünlük içinde olan tümel bir varlık hâlindedir.
Evrende mevcut olan enerjiyi, insan vücudundaki hücreler nispetinde görün! Evrende düzeni meydana getiren bilinci ise, insan bedeninde eserini gördüğünüz şuur olarak anlayın. Uzayı ise, evren bedeninin beyni olarak kabul edin. Ve uzayın boyutsal derinliğini ise, bu beynin hafıza merkezi olarak değerlendirin.
İşte, sizin benliğiniz, gerçekte bu ‘benlik’tir!.. Bedeniniz, yani gerçek bedeniniz, bu kâinatın tamamıdır. Aklınız ise, bu kâinatın tamamında mevcut düzeni yürüten Tümel Akıl, yani Kozmik Bilinç’tir.
Yaşadığınız şu dünya hayatı ise, Kozmik Bilinç’ten ibaret olan gerçek benliğinizin bir rüyasından ibarettir!..
Uykudan uyanarak, gerçek benliğine kavuşan için rüya sona erer!”
“Ya uyanamayanlar?..”
“Onlar içinse rüya; dünya−âhiret−cennet−cehennem, adları altındaki özel rüyalar hâlinde devam eder. Tâ ki bu rüyalarında her an biraz daha gerçeğe yaklaşalar ve nihayet uyanarak gerçek benliklerine kavuşalar!..”
“Peki, biz bu ‘TEK’i görme işlemini nasıl gerçekleştireceğiz?”
“Onu da gelecek sohbetimize bırakalım istersen... Hem saat geç oldu sizin için, hem de kafanız yeter ölçüde yoruldu!.. Özde!”
“Özde Elf!..”