“Hayır!.. Bazıları da vardır ki, sizin bu Dünya’da serbestçe dolaştığınız gibi, onlar da o âlemde serbestçe dolaşırlar, kendi aralarında görüşürler ve hatta oranın kendi hiyerarşisi içinde düzenlemeler yaparlar!”
“Peki onlar, bu durumda demin bahsettiğin Setrililer ile aynı boyutu paylaşmıyorlar mı?.. Setrililer, onlara bir zarar veremez mi?..”
“Onlar, çok güçlü beyinlerin oluşturduğu üst düzey ışınsal bedenlerdir ve kendilerindeki evrensel özbenliğe ait birçok gizleri çözmek suretiyle, çok önemli güçleri elde etmişlerdir. Bu sebepten zarar görmek bir yana, diledikleri takdirde onlara zarar verebilirler...”
“Peki onlar, yani üst düzey ruhlar, bizlerle ilişki kurup, bu Dünya işlerine müdahale edemezler mi?..”
“Sistem gereği hayır!.. O yaşamın, o boyutun canlıları olarak buraya müdahale etmezler!.. Ancak bazı istisna toplumsal olaylarda, daha üst düzeydekiler tarafından görevlendirilmişler vardır ki, onlar da bu görev alanlarının dışına çıkamazlar...”
“Peki, bu Setrililerden başka kimler var?..”
“Mesela, Jüpiter’de yaşayanlar!.. ‘Delfya’lılar!.. Onlar son derece olumlu varlıklardır!..”
“Yani, şimdi Jüpiter’de yaşayan canlılar da mı var?.. İnsanlar mı yani?”
“Cem, ‘insan’ sadece Dünya’da yaşayan türün adıdır... Her gezegen veya yıldızın canlıları başka başka türlerdir ve değerleri de birbirlerinden son derece farklıdır...”
“Kim bu ‘Delfyalı’lar?.. Yani ne biçim şeyler?.. Biz biliyoruz ki, Jüpiter, gaz kitle yıldızıdır... Madde yapısı yoktur!.. Yani, elle tutulur bir yanı yoktur, demek istedim...”
“Evet, doğru biliyorsun... Ama, Delfyalıların da zaten, madde bedenleri yoktur!..”
“Peki onlar bizi biliyorlar mı?..”
“Onlar için sizler görünmezsiniz... Ama onlar sizleri biliyorlar!..”
“Pardon anlayamadım..? Hem bizleri göremediklerini söylüyorsun, hem de bizi bildiklerini ifade ediyorsun..?”
“Elbette!.. Onlar, sizleri, yaymakta olduğunuz beyin dalgalarınızdan değerlendirirler... Onlar da, son derece yüksek frekanslı dalgalardan oluşan ‘akbeden’lerdir!..”
“Akbeden..? Bu da ne demek?.. Hiç duymadım bu kelimeyi daha önce!..”
“Sırf iyilik, güzellik, olumluluk gibi fikir dalgalarından oluşmuş ışınsal diyebileceğimiz bir tür beden!.. Sanki beyaz ile şeffaf arasında bir beden... Bu sebeple ‘akbeden’liler de deriz ‘Delfyalı’lara...”
“Peki onlarında kötüleri yok mudur?..”
“Hayır... Onlar, sırf olumlu düşüncelerle oluşmuş topluluktur... Onların yaydıkları müspet düşünceler, tüm sisteminize yayılır!..”
“Peki ne yerler−içerler?.. Neyle, nasıl gıdalanırlar?..”
“Yaşadıkları gezegenin yaydığı enerji, onların hayat enerjisidir... Bu sebeple onlarda yemek içmek diye bir şey söz konusu değildir!..”
“Ya ne yaparlar?.. Neyle meşgûl olurlar?..”
“Onlar, gezegenlerinden aldıkları enerjiyi, kendi olumlu fikirleriyle yükleyip sisteminize yayarlar... Tâbiri câizse, onlar Güneş sisteminizin iyilik melekleridir!..
Beyin hassasiyeti onların yaydığı dalgalara açık olanlar, pek çok iyilik fikri ve oluşuyla karşılaşırlar!.. Ama, bunun nereden ve nasıl geldiğini bilmedikleri için de, tesadüf der, geçerler!.. Sen bile hayatın boyunca, sayısız defa, onların dalgalarından istifâde etmiş ve pek çok güzel hâller yaşamış ve çok güzel şeyler elde etmişsindir ki, bunun nereden geldiğinin farkında bile değilsindir...”
“Biz, hayır da gelse, şerr de gelse Allâh’tandır, der geçeriz!..”
“Elbette doğru! Ama hangi sistemle?.. Hiçbir şey havadan, illetsiz, sihirbaz değneğiyle hiç yoktan var olmaz ki?.. Her şey kendi oluş sistemi içersinde, bir vesile ile oluşur...”