“Elf, kafamı karıştırmak için ne lazımsa onu yapıyorsun!.. Şimdi dedin ‘Ruh tektir’ diye; şimdi de diyorsun, ruhunuzu tanımalısınız ; yani ‘kişilik ruhu’ olduğundan söz ediyorsun...
Şimdi, benim kendime has bir ruhum var mı?.. Yani, Cem diye bir kişinin ruhu var mı?.. Bu beden toprağa karıştıktan sonra, Cem diye birinin varlığı söz konusu olacak mı?.. Ölmüş kişilerin ruhu var mı, onlar bir başka âlemde yaşıyorlar mı şimdi?.. Ruh, tek bir ruh ise, ‘kişisel ruhlar’ nedir?..”
“Cem, öyle sorular soruyorsun ki, bunların izahını geçmişte Dünya’nız üzerinde kimse açıklamamıştır!.. Bu yüzden de, vereceğim cevapları anlayabilmen hayli güç olacaktır!
Buna rağmen, işin içyüzünü sana son derece basite indirerek anlatmaya çalışacağım. Fakat anlatımdaki basitleştirme seni sakın yanıltmasın... Zira iş, hiç de kelimelerde görüldüğü kadar basit değildir. Hatta bırak basit olmamayı bir yana, henüz bugünkü ilim ve anlayışınızın eremeyeceği kadar karmaşıktır...”
“Evet gelelim benim ruhuma... Benim ruhum var mı ve nasıl meydana geldi ve bahsettiğin tek ruhla ilişkisi nedir?..”
“Anne karnındaki ceninde 120’nci günden itibaren, beynin önemli bir kısmı dış kozmik ışınları değerlendirecek bir düzeye gelir; ve bu düzeydeki faaliyetleri ve kozmik ışın yapıların tesiri ile sizin ‘RUH’ adını verdiğiniz, bedenin holografik ışınsal ikizini, bedene yaydığı dalgalar ile oluşturur... Böylece 120’nci günden itibaren bir kişilik taşıyacak ruh dünyaya gelmiş kabul edilir.
İşte bu sebepten dolayıdır ki, 120 günden sonra çocuk aldırmak doğru olmaz. Çünkü o varlığın kişiliği meydana gelmiştir. Bundan sonra, beden geliştiği sürece, bedenin dış hücreleriyle birlikte dalga beden de aynen gelişir. Nitekim özel fotoğraf makineleriyle çekilen fotoğraflarda bedenin çevresinde manyetik bir silüet görünür. Tamamıyla beynin yaydığı bir çeşit özel dalgalardan meydana gelen bu holografik beden sizden öncekiler tarafından ‘RUH’ kelimesiyle tanımlanmıştır.”
“Yani ‘RUH’, bedene dışardan giren bir şey değildir; beynin 120. günden itibaren yaydığı dalgadan meydana gelen holografik bir bedendir mi demek istiyorsun..?”
“İşte öyle bir şey!”
“Peki, bu ruhun şekli?..”
“Aynen bedenin şeklidir... Çünkü bedenin gelişmesine bağlı olarak şekil alır!”
“Peki, bedenle ruhun, yani dalga bedenin ilişkisi nedir?.. Bu holografik beden, neden maddi bedenden ayrılamaz veya ölümle nasıl ayrılır?”
“Işınsal beden, tamamıyla beyin faaliyetine bağlı olarak, maddi bedene bağlı olarak hayatına devam eder. Beyin hayatiyetini koruduğu sürece, dalga bedenin, madde bedenden ayrılması söz konusu değildir!..
Buna, yaşadığınız âlemde en güzel misal elektromıknatıstır!.. Elektrik akımı geçtiği sürece, manyetik güç kazanan demir, karşı demirleri çeker ve tutar. Elektrik akımı kesildiği anda ise demir, çekici gücünü yitirir ve tuttuğu nesneyi bırakır.
Bunun gibi bedeniniz de beyinden aldığı elektrik gücüyle, tıpkı bir elektromıknatıs gibi ışınsal bedeni çeker!.. Ne zaman ki beyin, yaşam enerjisini kaybeder, işte o anda ışınsal bedeni kendinde tutabilme gücünü de yitirir; ve siz buna, ruh bedenden ayrıldı, dersiniz.”
“Peki bu ayrılan holografik ışınsal bedenin, bir şekli var mıdır, yoksa şekilsiz midir? Hani, şu hayalet karikatürlerinde olduğu gibi, her şekle girebilen, seyyal bir nesne midir?..”
“Bu soruna iki şekilde de cevap verilebilir... Zira, oldukça karışık bir meseledir bu...