Sana bu yazıyı yazan kimdir?.. Neyle yazmıştır?.. Yazılan nesne nedir?.. Bunların cevabını verebilir misin?”
“Onların cevabını bilsem, hoca olur çıkardım... Hatta hocalar bile bilmez bunların cevabını... Bildiğimiz, duyduğumuz, Allâh yazmış!.. Ama neyle yazmış, nereye yazmış, nasıl yazmış ben ne bileyim!”
“Bak Gönül, bunlar hep, insanların mevcut bilgileri ve anlayış seviyeleri nazarı dikkate alınarak, gerçeği bilenler tarafından sembolik şekillerde ifade edilen hususlardır. Şayet, dar görüşlülükle, meselenin, kelimenin dış mânâsında kalırsa insan, ömrü hayaller ve evham içinde geçer gider!..
Sonra da gerçeklerle karşılaşınca, o gerçeklere göre kendini hazırlayamadığı için büyük bir sıkıntıya, azaba düşer!”
“Peki, gelecek hayat nedir ve nasıldır?” diye bu defa Cem sordu.
“Gelecekteki dediğin hayat, senin bedenle olan ilişkinin kesilmesi anından itibaren başlayan hayattır...
Bu da iki devredir. Birinci devresi, bu sisteminiz canlılığını sürdürdüğü sürecedir... İkinci devresi ise, Güneş sisteminizdeki gezegenlerin bir kısmının Güneş’in büyümesiyle içine girmelerinden sonradır.”
“Peki ben nasıl olacağım bu devrelerde?..”
“Birinci devrede, holografik ışınsal beden yani sizin deyişinizle ‘RUH’ olarak, ama bedeni terk ettiğin son andaki görüntü şeklinle...
İkinci devrede ise, gelişme sürecin içerisinde eriştiğin ahlâk veya idrakına göre, ortamına uygun bir fizik bedenle!.. Ama bu fizik beden, bugünkü bedenin mesela suda yürüyebileni veya havada durabileni veya duvardan geçebileni niteliğinde bir fizik beden...”
“Bu bedenden ayrıldıktan sonra, içinde bulunacağım ışınsal beden nasıl bir şeydir veya nasıl oluşmaktadır ki?..”
“Beyninin ürettiği ışınsal yapıdan oluşmaktadır!..”
“Yani beynimin ürettiği dalgalar, gelecekteki bedenimi mi oluşturmaktadır? Ama bu konuda, Dünya’nın en ileri doktorları bile daha bir şey keşfetmiş değil!..”
“Sizin beyin doktorlarınızın ilmi, bizim nazarımızda, deliliği meydana getiren(!) şeytanları kovmak için(!), delileri kamçılayarak kurtarmak isteyen kişiler kadar bile yoktur!..
Birtakım dış ışınsal merkezlerin etkisi altında kalarak, size göre anormal davranışlar gösteren kişilere karşı uyguladıkları tedavi şekilleri nedir?.. Uyuşturucu haplar ya da iğneler veya elektro şok dedikleri beyni sarsma işi!.. Netice?.. Çözüm?.. Kanser olmuş hastaya, morfin vererek ağrısını duyurtmamaya çalışıp, sonra da bu hastalığı geçirttik demeleri gibi!..
İdrakı ayrı, yaşamı ayrı, düzeyi ayrı insanları anlayamadıkları için deli(!) diye niteleyerek güya meseleye çözüm getirmeleri ve sonra da kendilerine pâye vererek bununla öğünmeleri!..
Oysa eski bazı bilginlerinizin, deli dediğiniz hastaları müzik ile tedaviye çalışmaları, çok daha müspet bir yaklaşımdır meseleye!.. Zira burada ses dalgalarıyla beyni etkileme, uyarma veya uyuşturma mevcuttur. Neyse, zaten esas konumuz da bu değil...
Bilinç dediğin unsurun, bir ismi alması ve hükümlerini ve dolayısıyla fiilleri ortaya çıkarması, hep beyin faaliyetleriyle alâkalıdır.
Gerçekçi gözle bakarsan, beden dediğin yapı, tamamıyla kimyevi bir laboratuvardır!.. Kaba maddenin çeşitli kademelerde analizi vardır bedende. Alınan gıdalar, bildiğiniz şekilde bedende çözümlenir ve vücuda enerji sağlar. Hayatiyetin devamlılığı böylece gerçekleşir.
Tıpkı bir bilgisayarın çalışması için, elektrik akımına ihtiyacı olması gibi... Ama bilgisayarın faaliyeti, tamamıyla yapılış gayesine ve de programlanmasına bağlıdır.