Fakr’ın Aslı

Ve daha dedi ki:

Fakrı ve yoksulluğu insanı taşıyıcı kıldım! Kim ona yoldaş olursa, menziline ulaşır; sahralarda vadilerde dolaşmadan!

 

“Fakr hâlini ve yoksulluğu insanı taşıyıcı kıldım” diyor…

Nereye taşıyor?..

Hakikatine!

Bir insanın hakikatine eren yolda eğer yoldaşı “fakr” olursa, elbette ki o hedefine ulaşır.

Ne zaman ki insan, kendi varlığını; varlığının Hakk’a ait olduğunu; “insan”ın tüm varlığının sadece ve sadece bir isimden ibaret olduğunu; o ismin müsemmasının Allâh’ın isim ve sıfatlarıyla kaîm olduğunu idrak ederse, yakîn ile bilir ki; Allâh’tan gayrı vücud sahibi mevcut değildir! Bu durumda, sahralarda vadilerde dolaşmadan, yani sonu gelmez boş hayallerde, vehim ürünü fikirlerle vakit kaybetmeden hedefine ulaşmış olur!

Şayet bir kişi, içinde yaşanılan madde âlemini ve içindekileri görerek, gerçekten varsanırsa, kendisini varsanırsa, sonra bir gün herhangi bir şekilde yok olduktan sonra Allâh’ın Bâkî kalacağını vehmederse, bu tamamen boş bir hayal ve aldanıştır!

Çünkü zaten “madde âlemi”, beş duyunun var gösterdiği bir âlemdir. Özüne doğru boyutsal bir yolculuğa çıkılırsa, bu algılanan âlemlerin “yok” olduğu, “yok”tan var olmuş bir hayal olduğu gerçeği apaçık ortaya çıkar!

İşte böyle olunca, insanın da, bu âlemin içinde yer alan bir fert olarak gerçekte yok olduğu kolaylıkla görülür.

Ama gerek insanın ve gerekse âlemlerin yokluğuna karşın, ortada hangi isim ve resimle olursa olsun bir varlık vardır. Her an yeni bir şan alan, buna karşılık her türlü kayıtla kayıtlanmaktan münezzeh bir varlık... İşte O, Hakk’tır!

“Yok”u yok etmek muhaldir!

Yoktan var olmuş şeyler de zaten yok hükmündedir; ve onları da yok etmeye çalışmak abesle iştigaldir.

Öyle ise biz, “yok” olduğunu idrak ettiğimiz varlıkları “yok etmeye” uğraşmakla vakit harcıyorsak, yazık ediyoruz kendimize!

Gördüklerimizi yok etmeye uğraşmak yerine, gördüğümüzün hakikatini idrak etmek, en kestirme yoldur!

Hadis:

“Rabbim bana eşyanın hakikatini göster!”

İşte, şayet Allâh bir kuluna, kendine vâsıl olmayı kolaylaştırmış ise, demek; o kişinin kendisinin gerçekte var olmadığını idrak edecek istidat ve kabiliyette yaratılmış olması demektir.

Allâh’ın, kendi isimlerinin mânâlarını seyretmeyi dilemesiyle, kendisinin ve tüm mevcudat diye bildiğinin meydana geldiğini anladığı zaman kişi, otomatik olarak “FAKR” hâline düşer. Bu fakr hâli ise tasavvufta fenâfillâh diye bilinen hâldir.

Yokluğa yani “fakr”e erende eğer “Bâkî” olanın yaşamı baş gösterir ise; gören göz, işiten kulak olarak açığa çıkarsa, yani kısacası “ALLÂH Adıyla İşaret Edilen”, Bâkî olduğunu ortaya koyarsa, o zaman da bu hâle “BakâBillâh” denilir. Evliyaullâhın yüksek mertebelilerinde zâhir olan bir mertebedir bu.

Seyreden, seyredilen ve seyir hep Allâh’tır! 

21 / 84

Bunlar da İlginizi Çekebilir

Bu Kitabı İndirebilirsiniz!