Bilimsel Verilerle Düşünebilmek
Evrenin, sonsuz dalga boyundan meydana gelen, bilemediğimiz sayıdaki boyutta olan gerçek yapısına karşın; insanın, sadece kesitsel algılama araçlarıyla (beş duyu) değerlendirme yapmak zorunda olması nedeniyle; gerçekte, asla “EVREN”den söz edilemeyeceği; ancak “insanın evreni”nden bahsedilebileceği, kesinlik kazanmıştır!
İşte acı ama kesin olan bu gerçek karşısında, insan için geriye ne kalıyor?..
Beş duyu sınırlarıyla kayıtlı insan beyinlerinin, bilimsel veriler ve bulgular eşliğinde, yeni düşünce sistemleri ile çevresini ve içinde yaşadığı boyutun gerçeklerini doğruya en yakın biçimde tespit edebilmek... İşte sorunumuz burada başlıyor...
Teknoloji ne kadar gelişirse gelişsin, beş duyunun kendisine ulaştırdıklarıyla değerlendirme yapmak mecburiyetiyle yüzyüze olan beyin, günümüzde şu gerçeği tespit etmektedir...
Algılanan boyutların ötesinde, sayısız boyutlar ve o boyutlara ait sayısız değerler ve o değerlerle, kendine özgü canlılık sahibi sayısız türler mevcuttur!
Öyle ise biz, bilimsel verilerin doğrultusunda düşünürsek, göreceğiz ki, bizim madde boyutumuzun dışında; kendi madde boyutlarında, fakat bize GÖRE ışınsal yapılı canlılar ortamı hadsiz hesapsızdır...
Evren, tümüyle ışınsal yapı orijinlidir de; biz, “madde” âleminde mi yaşıyoruz?..
Bu konuda en önemli soru ile karşı karşıyayız şu anda! Ve cevabının anlaşılması da oldukça güçtür...
Soruyu biraz daha açalım...
Evrende, “madde” âlemimiz ve “madde olmayan” âlemler mi var?.. Canlılar, sadece “madde” âleminde mi var?..
Bilimsel veriler gösteriyor ki, makrokozmos denilen kozmolojik sistemlerden, mikrokozmos denilen müonlara - kuantlara kadar -yardımcı araçlarla da olsa- göz veri sınırları içerisinde kalan her şey, birbirini meydana getiren terkipsel katmanlardır...
Oysa bu katmanların her biri, kendi katman algılayıcısına GÖRE maddedir! Yani, “madde” ve “madde ötesi” kavramı, tamamıyla algılayıcısının kapasitesine GÖRE değişen, “GÖRESEL KAVRAM”dır!
Bizim algılama araçlarımızın iki puan üstündeki algılama araçlarına sahip birimler için, bizim dünyamız ve yapımız, madde ötesi iken; bizim iki puan altımızdaki algılama araçlarına sahip bir başka türe göre, yaşadığımız ortam, mevcut bile değildir!..
Bir hücre ya da bir bakteri, bilinci itibarıyla, bizim varlığımızdan bile haberdar değilken; önümüzde böyle bir örnek mevcutken; biz nasıl olur da, içinde yaşadığımız ortamda, bizden başka canlı-bilinçli varlıkların mevcut olmadığını iddia edebiliriz?..
Algılayabildiğimiz kadarıyla, ister dalgasal birikim, ister kuantsal yapı olarak ele alalım, gerçekçi düşünce bizi, sayısız canlı-bilinçli birimler ve birikimler evreninde yaşadığımız sonucuna götürmektedir...
Ancak ne var ki, biz, kendimizi henüz 19. yüzyılın, gelişmemişlikten dolayı kabullenilen madde ve maddecilik şartlanmasından arındıramadığımız ve çağdaş düşünce sistemi içinde yer alamadığımız için; evrene ait gerçekler ve değerler boyutuna sıçrama yapamıyor, her şeyi dar madde sınırları içerisinde çözümleyip, değerlendirmeye çalışıyoruz.
Şunu artık kesin olarak bilmeli ve idrak etmeliyiz ki; kuantsal yapı boyutundan, “madde” adını taktığımız “beş duyu boyutu”na ve daha “ÜST MADDE”[1] boyutuna kadar, her terkipsel yapının, kendine özgü bilinci ve değerleri mevcuttur!.. Biz, bu gerçeği idrak ettiğimiz ve üzerinde araştırmalarımızı sürdürdüğümüz ölçüde, bu bilinç birimleriyle iletişim kurma imkânına sahip olabiliriz. Dar görüşlülüğün ifadesi olan inkâr ise, evrende kör bir bilinç olarak yaşamaktan başka bir şey kazandırmaz.
Geniş ve kapsamlı düşünen insana yakışan şey, inkâr değil, bilimsel düşüncedir!
Ölüm ötesi yaşam gerçeği; bilincin, madde ötesi yapısından kaynaklanan ve her boyutta terkipsel yapısına göre sonsuz devam eden orijinalitesinden kaynaklanmaktadır... Zira bilinç; maddeden değil, maddeyi oluşturan “Evrensel Orijin”den kaynaklanmaktadır... Evrensel, kuantsal orijinli bilincin, madde boyutundan bedende, beyinde ulaştığı form ve kapasitenin, maddenin tükenişiyle birlikte, yeniden bir alt -ya da bir üst- boyutta ışınsal yapısıyla yaşamına devam etmesi kaçınılmaz bir son ya da devamdır...
Öyle ise, düşünce ufkumuzu madde sınırlarının ötesinde, boyutsal derinliğe ulaştırabiliyor muyuz?..