“Hidâyet” Nedir, Nasıl Oluşur?
Bundan sonra sıra geldi şu âyetten anladıklarımıza:
“İhdinas Sıratal’müstakıym...”
“Hakkımızda hayr olana erdir...”
“İhda”nın mânâsı “hidâyet et” demektir...
“Hidâyet” ise; “hayır olan gayeyi oluşturacak hedefe, lütfu letafetle, varlığın yapısından, bünyesinden gelen bir yoldan erdirmek” demektir...
“Hidâyet”, en kapsamlı anlamıyla, yaratılmış her “şey”i, o şey hakkında “hayr” olan hedefine, “LATİYF” isminin sırrıyla, yönlendirip, o yolda yürümeyi ve hedefine ermeyi kolaylaştırmaktır.
Muhakkak ki, herkese bir hedef takdir edilmiştir; ve birim o hedefine kendisine gelen “hidâyet” üzere ulaşacaktır!.. Çünkü ona, o hedefe ulaşmak “hidâyet” edilmiş “kolaylaştırılmıştır”!..
Misali kendimizden verelim...
Biz, takdiri gereği, bu kitapları yazıyoruz... Ancak, bu kitapları okuyanların belki de çok azı içindekileri değerlendirip, yararlanabilecektir!..
Çoğunluk okuyacak, belki, “Güzel kitap, ne güzel yazılmış, ne kadar enteresan ve akla gelmedik bir tarzda konuyu ele alıyor” diyecek; sonra da dünyasına dalıp, bu değerlendirme doğrultusunda değil, yine eskiden olduğu gibi yaşamını sürdürecektir...
Kimi de, “Aman canım saçmalamış, nereden uyduruyor bunları, hiç bugüne kadar böylesini duymamıştık, hayalinden kuruyor!” deyip kitabı bir kenara atacaktır...
Ve nihayet birazı da, kendisine bu yolda verilmiş olan “hidâyet” sonucu olarak; “Demek olaya böyle de bakılabiliyormuş, işin bu yönü de varmış” deyip, Kur’ân-ı Kerîm’i bu gözle değerlendirmeye başlayacak... Böylece, Kurân’ın, evrensel SİSTEMİ ve bu sistem içindeki insanın yerini ve yapısını; ve dahi, insanın yaşamını geleceğe dönük bir biçimde nasıl değerlendirmesi gerektiği yolundaki uyarılarını farklı bir gözle değerlendirip, sürekli yeni ufuklara kanat çırpacaktır...
Bir kısım insanlar vardır ki, onlar dar çevreden gelmişler, o dar çevrenin görüşleriyle daha yetişme çağında sınırlanmışlar ve daha sonra da şartlanmalarının ördüğü “KOZA”nın içine yerleşmişlerdir...
Hatta daha sonraki devrelerde yaptıkları çalışmalar dahi, beyinlerindeki “KOZA”yı kıramamış; “her şeyi çok dar bir perspektif içinden” görerek yaşamışlardır!
Uzakdoğu’yu, Amerika’yı görmüşler, doğuda-batıda okumuşlar, okutmuşlar, ama hâlâ o yetiştikleri dar çevrenin saf, iyiniyetli, yürekli, fakat dar ve sınırlı görüşlü kişiliğini aşamamışlardır...
Bu “KOZA”sını delip çıkamamış zevâtı kirama göre;
“Kur’ân; yukarıdan Mekke’deki Hz. Muhammed’e inmiş, önce Arapları sonra da insanları iyi ahlâklı yapmak için gelmiş, Allâh’tan başkasına tapınılmasını istemeyen, iyi ahlâk derneği kurallarının daha bir gelişmişidir...
Kur’ân-ı Kerîm’de SİSTEM yoktur!..
Kurân’da bilimsel gerçeklere işaretler aramak abestir!..
Kurân’dan, ne tıp, ne astronomi, ne fizik, ne kimya ne de başka dalda hiçbir şey öğrenilemez!..
Kur’ân sadece yukarıdaki tanrıya nasıl ve neden tapınılması gerektiğini, toplumların hangi kurallara göre yaşayacağını anlatan bir kitaptır.”
Allâh hidâyet etmedikçe, kişinin küçük yaşta, dar çevrede ördüğü “kozasını” ilerideki yaşlarda delip çıkabilmesi fevkalâde zordur!..
Çağdaş veriler eşliğinde düşünebilen özgür ve objektif düşünce sistemine sahip olmak, hele hele geleceğe dönük ve de “KOZASIZ” yaşayabilmek, bütün bunların üstündedir!..
Bizim kitaplar bir yana, Kur’ân-ı Kerîm’i okuyanların içinde, “okur”ların sayısı sayılacak kadar azdır!.. “Okuma ücretini cennette almak üzere anlaşmalı olduğu” için; ya da “ölmüşlerini rahatlatmak için sevap olsun diye okutanlar ve okuyanlar” ötesinde; gerçek “Kur’ân okur”larının sayısı ne kadardır dersiniz?..
Kur’ân-ı Kerîm’in anlatmak istediği o muhteşem sistemi ve o sistem içindekilerin yapısını, özelliklerini; Allâh’ın eşsiz ilminin ve kudretinin eserlerini anlayıp değerlendirmek için anlama gayesiyle ve üzerinde derin derin düşünerek okuyanlar ve bundan dolayı “huşû” duyanlar ne kadardır, dersiniz?..
Evet, o çok bildiğini sanan, ancak hiçbir fikir tartışmasını sonuna kadar götürme birikimi de bulunmayan, “monolog”cular, “vaiz”ler, “koza”larının içinden seslenirler, diğer “kozalı”lara…
“Zinhar, sizi düşünmeye, geniş açılı bakışa, kozanızı delip uçuşa davet eden kitaplara kulak vermeyin, okumayın!.. Allâh’ın çağdaş nimetlerini değerlendirmeyip, bin sene evvelkiler gibi, kâinatın merkezi Dünya’dır, her şey Dünya’nın çevresinde dönüyor diye düşünmekte devam edin!.. Kur’ân ilim kitabı değildir!.. O’nun ilimle yorumlanması câiz değildir! Bırakın yeni düşünceleri!.. Böyle yaparsanız dinden çıkarsınız”(!) diye...
Neden bu böyledir?..
Önde gelen gerçek ve kesin neden, onlara gelen “hidâyet”in bu yolda olmasıdır!.. Muradı ilâhî, “meşiyet-i ilâhî” böyledir!..
Öte yandan bu durumun görünüşteki vesilesi de, bedenlerinin yurtdışına ulaşmasına karşın, düşünce sınırlarının “koza” ile sembolleştirdiğimiz “dar çevre düşünü sınırlarını” aşamamalarıdır!..
Bunun dindeki izah şekli ise, o bireye “KOZA” dışı düşünce ve bakış açısının “KOLAYLAŞTIRILMAMIŞ” olmasıdır!..
“Özgür düşünce” tabanında yetişmemiş; verileri, şartlanmalarıyla değerlendirme zorunluluğu içinde kalanlar, apaçık gerçekleri göremezler ve kavrayamazlar.