“Sıratı insanların geçiş süresi 3000 senedir!”
Diyor Hz. Muhammed (aleyhisselâm)…
Bir günü Dünya senesi ile 1000 sene olan, 3000 sene!..
Evet, kıyamet ile birlikte Dünya üzerinde serbest kalan ruhların, Güneş’in çekim alanından kendilerini kurtarıp cennetlere ulaşmaları anlamına gelen sıratı geçiş süreleri bu kadar uzun bir zaman!.. Bu, o boyutun 3000 senesi!.. Bizim zaman boyutumuz ise tamamıyla iptal!
Kıyamete kadar daha ne süre geçecek?..
Ölümü tadanların mezarlardaki, canlı, diri yaşamları acaba kaç milyon veya milyar sene sürecek?..
Sonra Dünya’nın, cehennemin hararetiyle eriyip düz bir tepsi gibi olması kaç milyar sene alacak?.. Sonra orada toplanan insanların, “sıratı geçme” diye ifade edilen “kaçışları” kaç yüz milyon sene tutacak?.. Ve nihayet ondan sonraki “ebedî” diye nitelenen yaşam kaç milyarlar kere milyarca seneyi kapsayacak?!.
Düşünün ki, bütün bu evreleri tek başınıza geçeceksiniz!
Milyarlara ulaşacak bir süre, mezarda canlı, şuurlu bir şekilde hapis kalacak, bedeninizi oradaki hayvanların yemelerini seyredeceksiniz...
Sonra Dünya’da sahip olduğunuz ya da kullanmaya alıştığınız şeylerin yokluğunun ıstırabını çekeceksiniz... Tâ kıyamete kadar sürecek bir azap bu!
Ve de kıyamet ile birlikte başınıza gelecekleri seyrederek! Bu işin sadece mezardaki yanı... Daha sonraki aşamalarına hiç geçmeyeceğim. Arzu edenler çeşitli hadis kitaplarından bundan sonraki devreleri ve buralarda karşılaşacakları şeyleri öğrenebilirler.
Demek ki, insan, Dünya’da yapacağı çalışmalar ile yarın karşılaşacaklarını oluşturacaktır!
Ya, bu gerçeği göz önüne alarak bilinçli bir şekilde dünya hayatımızı değerlendirecek ve ona göre, düşünce sistemimize, yaşantımıza yön vereceğiz; ya da bütün bunları bir yana koyarak, dünya zevk ve acıları içinde ömrümüzü tüketeceğiz...
Buna da sebep olacak şey, sadece Hz. Muhammed’in açıkladığını, “ALLÂH” adıyla işaret ettiğini anlamamış olmamızdır!
Şayet, samimi olarak ölüm ötesi yaşama kendimizi hazırlamak istiyorsak işe “ALLÂH”tan başlamak, önce “ALLÂH” kavramının ne olduğunu fark etmek ve öğrenmek zorundayız!
Genelde, hayal edilen TANRI’ya “ALLÂH” adını verme hâli, bütün yanlış davranışlarımızın temelini meydana getirmektedir.
“Hevâsını (içgüdüsel dürtülerini - bedenselliğini - kuruntuladığını) Tanrı edineni gördün mü?..” (25.Furkan: 43)
Taklit yollu TANRI kabulü, tüm din anlayışımızın temelini teşkil edince, çok zaman inkâra veya isyana uzanan bâtıl bir din anlayışı içine düşmekte ve neticede de her şeye boş vermekteyiz.
Oysa, “ALLÂH”ın “AHAD” oluşunun mânâsını anlayabilsek, gökte bir TANRI olmadığını kavrayabilsek, herkesin kendi amellerinin karşılığına ulaşacağını idrak etsek, bütün yaşamımız değişecektir!
“ALLÂH”ın “AHAD” oluşundan ve bunun getireceği sonuçlardan söz etmeye çalıştığımız bu kitapçığımıza son vermeden önce kısaca bir konuya daha değinmek istiyorum.