Evet, sadece “ALLÂH” vardır ki, “O ALLÂH, tapılacak bir tanrı değildir” anlamı mevcuttur bu açıklamada... Çünkü başta, kesin olarak “LÂ İLÂHE” yani “tapılacak TANRI yoktur” hükmü veriliyor!
Öyle ise “ALLÂH” İsmi ile İşaret Edilen, insanın dışında, ötesinde; ve hatta bu var gördüğümüz varlıkların dışında ve ötesinde tapınılacak bir TANRI değildir!
Bu takdirde “tapınma” nedir, “kulluk” nedir?..
“Tapınma” ve “kulluk”...
Burada öncelikle üzerinde durmamız gereken konudur “tapınma” ve “kulluk”; bu kelimelerin anlamı nedir?..
“TAPINMA” kelimesi bir “tanrıya” bağımlı olarak kullanılır. Tapınılan ve tapan ikilisinin mevcudiyetine bağlı olarak “tapınma” olayı söz konusu olur.
“Sen” varsındır... “Sen”in bir de “tanrın” vardır!.. Ve sen, bu tanrına tapınırsın!.. Yani “tapınma” denilen olay, iki ayrı varlık arasında geçerli olan bir davranış türüdür... Tanrıya, gökteki veya yerdeki herhangi bir tanrıya inanan kişinin, bu mânâda ortaya koyduğu çeşitli davranışlara verilen isimdir “tapınma”... “Sen”in ona yönelik yaptığın fiiller!..
Nitekim Kelime-i Şehâdet’teki “ABDU HÛ” kelimesi, “Abdiyet-kulluk”un “Hüviyete” yani “Hû”ya zorunlu olarak yapılmakta olduğunu açık seçik göstermektedir.
“KULLUK” kelimesinin anlamına gelince;
Birimin, varoluş gayesine ve programına göre, davranış ortaya koyuşunun adıdır “kulluk”.
Nitekim Zâriyat Sûresi’nin 56. âyetinde bu gerçek şöyle vurgulanmaktadır:
“BEN CİNİ VE İNSİ YALNIZCA (Esmâ özelliklerimi açığa çıkarmak suretiyle) KULLUK ETMELERİ İÇİN YARATTIM!” (51.Zâriyat: 56)
Elbette ki, “ALLÂH” adıyla işaret edilenin, bu gayeyle yarattığı varlıkların, varoluş gayeleri dışına taşmaları asla mümkün değildir! Çünkü bu âyette bir hüküm ve sonucuna işaret edilmektedir.
Ayrıca burada hemen şu âyetle işaret edilen mânâyı dahi hatırlamalıyız:
“…HAREKET EDEN HİÇBİR CANLI YOKTUR Kİ ONUN ‘Bİ’NASİYESİNDE (alnında-beyninde var olarak/beyninden) TUTMUŞ OLMASIN (Fâtır’ın beyni programlaması)…” (11.Hûd: 56)
Nitekim Fâtiha Sûresi’ndeki, “Sana kulluk ederiz”in anlamı; “Senin bizi varediş gayene ve programlamana göre ne gerekiyorsa onu yerine getirmek suretiyle görevimizi yaparız” demektir bu anlamda.
Ayrıca,
“KUL KÜLLÜN YA’MELU ALÂ ŞAKILETİHİ” deniyor âyeti kerîmede… Yani:
“DE Kİ: ‘HERKES YARATILIŞ PROGRAMI (fıtratı - şâkılesi) DOĞRULTUSUNDA FİİLLER ORTAYA KOYAR!’...” (17.İsra’: 84)
“FÂTIR”ın kendi dilediği mânâlara uygun sûretleri ve bu sûretlerin birimlerini, varediş gayesine uygun olarak şekillendirmesi sonucu; onların da fıtratları (varediliş programları) gereği bu fiilleri ortaya koymaları, kulluklarıdır.
Özde, tâat ve ma’siyet farkı olmaksızın tüm birimlerin tüm davranışları, kulluklarıdır.
Kulluğun türüne ise “tâat” veya “ma’siyet” adları verilmiştir ki; yukarıda izah ettiğimiz üzere, hepsi de esasen kulluktur.
“Yedi semâ (yedi bilinç mertebesindeki tüm yaratılmışlar), arz (bedenler) ve onların içindekiler O’nu tespih eder (Esmâ’sının özelliklerini açığa çıkaran işlevleriyle her an hâlden hâle dönüp dururlar)! Hiçbir şey yok ki, O’nun Hamdı olarak, tespih etmesin! Fakat siz onların işlevini anlamıyorsunuz!..” (17.İsra’: 44)
Âyeti, varlıktakilerin tümünün, anlatılan biçimde kulluklarını yerine getirdiklerini ifade etmektedir.
Bir diğer ifadeyle; birimin, kendi özünü ve orijinini tanıma çalışmalarının, faaliyetlerinin adıdır “tâat” olan kulluk!.. Kendi özündeki hazineden mahrum kalmaya ve pişmanlıklara dönük olan fiillerin adıdır “ma’siyet” olan kulluk!
Netice... “Kulluk”; varoluş gayesine uygun davranışları ortaya koymaktır... “Tapınma” ise, bir birimin, var sandığı bir “tanrıya”, dilediği bir biçimde yönelerek, zamanın belli bir bölümünde prestij etmesi ve ondan bir şeyler ummasıdır.
Sonuç...
“TANRI”YA TAPINILIR; “ALLÂH”A KULLUK EDİLİR!..
Peki öyle ise... “ALLÂH”a “kulluk” neden ve nasıl yapılmaktadır?..
Bunu anlayabilmek için önce “ALLÂH”ın “AHAD” oluşunun mânâsını kavramak gerek!
“ALLÂH”ın “AHAD” oluşunu şayet iyice idrak edersek, görürüz ki (basîretle), bir ALLÂH, bir de de yanı sıra kâinat gibi iki ayrı yapı mevcut değildir!
Yani, bir “ALLÂH” var, bir de âlemler mevcut; değil!
Başka bir deyişle; bir içinde yaşadığımız âlemler, kâinat mevcut; bir de bunların ötesinde, bunlardan ayrı, bunların dışında bir “TANRI mevcut” anlayışı, tümüyle bâtıldır!