Sonsuz-Sınırsız Tek’te “Çokluk” Nereden Meydana Geldi?
Evet, “ALLÂH” adıyla işaret edilen ve yanı sıra başkası olmayan, TEK olduğuna göre, algılamakta olduğumuz sayısız çokluktaki varlıklar nasıl meydana geldi?..
Varlık, orijini itibarıyla o sonsuz-sınırsız Tek’te, ilminde mevcut! Öyleyse çokluk nasıl meydana geldi?..
Bu “hayal” adını verdiğimiz “varsayımlar ortamı ve varsayılan varlıklar” nasıl meydana geldi?..
Bunu son derece basite ve herkesin anlayabileceği bir hâle getirebilmek için misal vereyim… Bu misal, “Allâh” adıyla işaret edilene uygulanmaz elbette; ama, konuya yaklaşım sağlayabilmek için böyle bir misal veriyorum.
İster şimdi, ister gece yatağa girdiğinizde düşünün...
Bir dünya düşünün, o dünyanın üzerinde bir tane zengin, bir tane fakir; bir tane güzel, bir tane çirkin; bir tane yakışıklı, bir tane yakışıksız sanal insanlar yaratın kafanızda; onlara, kendi kapasitenize göre belli özellikler bahşedin!.. Sonra, bunları birbirleriyle kapıştırın...
Peki... O kafanızda yarattığınız dünya ve üzerindeki insanlar, kendi başlarına müstakil bir varlığa sahip midirler?
Hayır! Varlıklarını nereden alıyorlar? Sizden alıyorlar; siz kendiniz onları kafanızda yarattınız! Peki, onlardaki bu özellikler, görülen-algılanan bu özellikler kime aittir? Size aittir! Siz, onları da, onlardaki bu özellikleri de meydana getirdiniz! Peki, onlardaki bu özelliklere bakarak ben; “Onları meydana getiren sen bu özelliklerden ibaretsin” diyebilir miyim? Hayır! Sen, onlarda bu özellikleri meydana getirdiğin gibi; bir başkalarında da bunlarla hiç alâkası olmayan başka özellikler meydana getirirsin...
Hem düşün ki, onların varlığı sana aittir; senin varlığın dışında onların hiçbir varlığı yoktur; onlardaki bütün özellikler sana aittir! O özellikleri de sen meydana getirmişindir! Onların kendi başlarına varlıkları olmadığı gibi, senden bağımsız özellikleri de yoktur!
Buna karşın, onlara ve onların bu özelliklerine bakarak, seni de bunlarla kayıtlayamam; “Sen bu özelliklerle varsın” diyemem!.. “Sen bu özelliklerden ibaretsin” diyemem!
İşte, âlemin varoluşunu, kâinatın ve içindeki “çok”ların özelliklerini bu şekilde anlamaya çalışalım...
“Allâh” adıyla işaret edilip, “sonsuz-sınırsız ilim ve kudret sahibi” olarak tanıtılan mutlak varlık, kendi ilminde, nasıl ben sana diyorum ki kendi şuurunda yaratmış olduğu sayısız özelliklerle bu çokluk âleminin sayısız varlıklarını meydana getirmiştir!
Bizler, “Allâh” adıyla işaret edilenin ilminde yaratılmış birimleriz!
Bizim bütün varlığımız, bütün özelliklerimiz, her şeyimiz “Allâh”a aittir; ama buna karşın, “ALLÂH” adıyla işaret edilen, bizim varlığımızdaki bu özelliklerle kayıtlanmaktan, tarif ve tasnif edilmekten münezzehtir, berîdir, ötedir!
Eğer bu misal ile size istediklerimi anlatabildiysem şunu kavrayacak, şuraya geleceksiniz;
“Biz Allâh indînde bir HİÇ’iz!”
Resim, ressamı ne kadar ihâta eder?
Ressam bir an düşünür, “şöyle bir resim yapacağım” der… Oturup birkaç saat çalışır veya birkaç gün çalışır, bir resim ortaya çıkarır. Ortaya çıkan resim, aslında ressamın bir anlık düşüncesinin eseridir. Ressamın çok kısa süreli bir tasavvurunun, şekillendirmesinin bir eseridir o resim!..
O resim ressamı ne kadar anlatır, yansıtır?..
Bütün bu var olmuş olan kâinat; ilk insanlar değil, tüm insanların üzerinde yaşamakta olduğu Dünya ve Dünya’da var olmuş canlılar değil; bütün Güneş sistemi değil; Güneş sisteminin içinde bir zerre olduğu 400 milyar yıldızdan oluşan galaksi değil; milyarlarla galaksiden var olduğunu hissettiğimiz, algıladığımız kâinat, ucu bucağı, başı sonu olmayan kâinat, esas itibarıyla Allâh’ın indîndeki bir “AN”lık bir düşüncenin hâsılasıdır!
Tasavvufta, İnsan-ı Kâmil veyahut da “Ruh-u Â’zâm” veyahut da “Akl-ı Evvel” diye hakikat itibarıyla anlatılan; bizim “KÂİNAT” adını verip, o şekilde algıladığımız, sonsuz-sınırsız olarak değerlendirdiğimiz, tüm yaratılmışlardan oluşan evren, Allâh indîndeki “BİR AN’LIK YARATIŞ”tır!
Bu bir anlık yaratışın sonunda sonsuz olduğunu kabullendiğimiz ve evren olarak tanımladığımız yapı ve içindekilerin hepsi var olmuştur!
Tek bir hücreden bir insan bedeni nasıl meydana gelmişse, tek bir düşünce anından da evren öylece meydana gelmiştir! Tek hücrede bedenin tüm oluş programı, sistem ve düzeni nasıl mevcutsa, evrendeki her şeyin oluş planı ve programı da o ilk “AN”daki seyirde öylece mevcuttur… Ki “KADER” de buna denir gerçekte!
Oysa, o bir anlık ilmin ve düşüncenin eseri olan sonsuz sınırsız kâinat gibi nice sayısız kâinatlar dahi “Allâh” indînde mevcuttur!
Şimdi düşünün şu anlatacağım üzerinde… “K” harfini hatırlayın... “K” harfi... Önce bir uzun çizgi... Bu çizginin, düşünün ki üstü sonsuz, altı sonsuz... “K” harfini oluşturan çizgideki bir noktadan açılan bir açı var!.. Bu açı, bu çizgi üzerinde, bir noktadan çıkar!..