Allâh’ın sonsuz ve sınırsız varlığı ve ilmini “K”daki ana dikey çizgi gibi düşünsek; bunun bir “AN”ında, bir “NOKTA”dan meydana gelen bu açı!.. “Üçgen” demiyorum, dikkat edin, “açı”! Zira, üçgen dersem, bir yerde kapanacak, kâinatın sonu vardır anlamı çıkar; oysa kâinatın boyutsal olarak sonu yoktur! Allâh’ın bir AN’lık ilminde var olmuş sonsuz halk edilmişler!.. Halk edilmişlerin sonu yoktur ve bu, bir “an”dır.
Bunun gibi sayısız “an”lardan, “NOKTA”lardan oluşan sayısız kâinatlar vardır! Yani, “K”nın dikey çizgisi aslında sayısız noktalardan oluşmuştur ki, algıladığımız her şey ve tüm evren, o dikey çizgi görülendeki noktalardan tek bir “nokta”nın açılımından ya da seyrinden başka bir şey değildir! Bu sayısız kâinatların her birisi, “Allâh” adıyla işaret edilenin sonsuz yaratıcılık ilminin eseridir!
Bizim bu konuda söyleyebileceğimizi, Kur’ân açık-net bir şekilde söylüyor, meleklerin dilinden:
“Allâh’ım, bize izhar etmiş olduğun ilim kadarıyla biz seni bilebiliriz.”
“Bize izhar ettiğin ilim, şuur-anlayış ne kadarsa biz o kadarıyla Seni bilebiliriz; Seni bilmemiz asla mümkün değildir!”
Allâh ilminde, bizim bu kâinat ve bizler ve algıladığımız her şey, hayalî sûretleriz; ve bunun gibi nice sayısız ilmî sûretler vardır!
Bu sûretlerden aşikâr olan her şey, Allâh’ın yaratması ile meydana gelir.
“Hâlbuki sizi de yaptıklarınızı da Allâh yaratmıştır!” (37.Sâffât: 96) âyeti bunu vurgular.
Bunu anlaması zor değil!.. Biraz önce misalini verdim. Kafanızda yarattığınız o insanları birbiriyle karşılaştırın...
O insanlar birbirleriyle karşılaşıp, birbirlerine çeşitli davranışlar ortaya koyduğu zaman, onların müstakil bağımsız varlığı var da onlar mı bunu koyuyorlar?
Yoksa, sizin yaratışınıza göre, onlarda meydana gelen o özelliklerin sonucu olan o davranışlar mı ortaya koyuluyor? Elbette ki, ikincisi! Öyleyse, bizim her birimiz, Allâh’ın yarattığı varlıklar olmamız hasebiyle; her an “O”nun hükmünün aşikâre çıkmasına, “O”nun dilediği özelliklerin ortaya saçılmasına aracı olan varlıklarız.
Ve bu yaptığımız iş, “Hakiki anlamda Kulluk”un tâ kendisidir!
Ben seni, sen beni ne kadar bilebilirsin? Ben seni kendim kadar bilebilirim! Sen de beni kendindeki kadarıyla bilebilirsin. Bende, sende hiç olmayan bir özellik varsa, Sen onu, hiç bilemezsin! Sende, bende hiç olmayan bir özellik varsa, ben de onu bilemem!
Bu kâinatın bünyesinde, bizim algılayamadığımız özelliklerle var olmuş bir başka evren varsa; onu, bu kâinata ait hiçbir varlık bilemez! İşte bu noktadan hareket ederek olayı düşünürsek…
“Allâh” adıyla işaret edilenin, o “sonsuz varlığı” dediğimiz varlık dahi, bizde izharı kadarıyla, bu mânâlara “göre sonsuz sınırsızlık” kavramıdır. Yoksa hakikati itibarıyla “Allâh” adıyla işaret edilen, sonsuz-sınırsız kavramından da münezzehtir!
Ben, anlatma sadedinde “K” diye verdim misali...
“K”daki açının meydana geldiği “NOKTA”nın üzerinde var olduğu çizgiyi de tek bir çizgi diye anlama!
Bunu, sınırsız bir platform olarak düşün!.. Bu sınırsız platformun bir noktasından meydana gelen bir açı olarak algıla! Bir çizgi olarak alırsan, nihayet belli açılardır.
Kolay anlaşılsın diye ben böyle söyledim. Esasında bunu sınırsız bir platform olarak düşün, öyle bir geometrik şekil düşün ki sonsuz olsun! O sonsuzda bir “nokta”dan meydana gelen bir açı diye düşün...
Şimdi, bunun biraz daha ilerisine gidelim... O noktadan meydana gelen açının içinde -o açı, boyutsal olarak sonsuz bir açı- meydana gelen sayısız “NOKTA”lardan oluşan sonsuz açılar düşün! O Tek açının içinden meydana gelen sonsuz açılar, “halk edilmişler”dir işte!..