Yaşam Sistemi
İçinde yaşamakta olduğumuz bu sistemin gereği şudur;
Bizi yukarıdan yöneten bir TANRI yoktur!.. Bir İLÂH yoktur!..
Herhangi bir yıldız veya gezegen veya galaksi veya takımyıldız yani “BURÇ”, asla TANRI değildir ve olması da mümkün değildir!.. Böyle bir şeyi düşünmek korkunç yanılgıdır!
Biz, içinde yaşadığımız boyutta, bizden ortaya çıkan Allâh’ın isimlerinin mânâları gereğini yerine getirmek suretiyle gerçek “kulluğumuzu” ifa etmek için varız!..
Yaşadığımız boyutun gereği ve sistemi ise şudur:
Güneş sistemi içinde yer alan Dünya; Dünya üzerinde yaşamakta olan insanlar...
Bu insanlar, “ALLÂH”ın kendi vasıflarıyla, dilediği gibi bezediği ve yarattığı varlıklardır!..
“ALLÂH” dilediği özelliklerini, insan beyinlerinde açığa çıkacak biçimde, insanın yapısında düzenlemiştir.
Kendini et-kemik sanarak ve bu yolda şartlanarak yaşayan insan, tüm yaşantısını bu şekilde sürdürdüğü takdirde, bu yaşam tarzının sonucu olarak sayısız azap ve ıstıraplara düşecektir.
Kendisindeki üst düzey özellikleri haber verene inanıp, kendisindeki üstün özellikleri ortaya çıkartmak için çalışmalar yapan ve bunları ortaya çıkartan insan da, ilâhî vasıflara ve özelliklere kavuşmuş bir fert olarak, sınırsız güzellikleri yaşama ortamına ulaşacaktır.
Ya kendini çürüyüp gidecek et-kemik ZAN etmenin ve buna dönük yaşamanın sonucunda seni bekleyen süresiz azap ortamı; ya da, özündeki ilâhî özellikleri vasıfları ortaya çıkartarak bunun güzel sonuçlarını yaşayacağın ebedî huzur ve zevk ortamı...
Bu sebeple Hz. Muhammed (aleyhisselâm), sanki, karşımızda şunları söylüyor:
“Sen, ‘ALLÂH’IN YERYÜZÜNDE HALİFESİ’ olarak yaratıldın... ‘ALLÂH’ın bütün isimlerinin mânâları ile bezendin... Şimdi sen kendini bu madde dünyasında bulman hasebiyle, sonunda çürüyüp yok olacak bir beden olarak düşünme; ve böyle düşünmek suretiyle ‘nefsine zulmetme’!.. Kendindeki güçleri ‘israf’ etme!.. Dünya’nın ve dünyevî değerlerin şartlanması içinde, Dünya’da bırakıp gideceğin şeyler için, kendindeki o sınırsız üstünlükleri mahvetme!..”
Bak âyetlerde nasıl uyarılıyorsun:
“İyi bilin ki dünya hayatı sadece bir oyundur, bir eğlencedir, bir süstür; aranızda bir büyüklenme ve mallarda ve evlatta çoğalma yarışıdır!..” (57.Hadiyd: 20)
“Dostların birbirini arayacak hâli kalmaz! Birbirlerine gösterilirken insanlar... Suçlular, o sürecin azabından kendini kurtarmak için oğullarını fidye olarak (ateşe) vermeyi düşünür... Karısını, kardeşini; aralarında yaşadığı tüm yakınlarını; yeryüzünde yaşamış olanların tümünü (fidye verse) de kendini kurtarsa! Hayır, asla! Muhakkak ki o Leza’dır (dumansız alev).” (70.Me’aric: 10-15)
“İnsanlar uykudadır, ölünce uyanırlar!..” Dolayısıyla, dünya hayatı, geçtiğiniz âlemde, sizin için bir rüya gibi olacaktır... Öyle ise ölmeden önce öl; ki, uykudan Dünya’da iken uyan!.. Gerçekleri gör ve o gerçeklere göre yaşamını düzenle!..
Dünya’da bırakıp gideceğin, öbür âlemde senin için hiçbir değer ifade etmeyecek şeylere enerjini boş yere harcayıp, sonradan telâfi edemeyeceğin israfın yüzünden pişmanlıklara düşme!.. Kendini bu beden kabul edip, sadece bedene dönük bir biçimde yaşamak hüsrandan başka bir şey getirmeyecektir... Oraya gidip gerçekleri gördükten sonra, “keşke Dünya’ya geri dönüp, yapmadıklarımızı yapma imkânımız olsa!” dersiniz, ama bu asla mümkün olmaz!..
Nitekim bak Kur’ân-ı Kerîm bunu nasıl anlatıyor:
“(İşte) o süreçte, cehennem de getirilir (Dünya’yı kuşatır)! (İşte) o süreçte, insan hatırlayıp düşünür... (Fakat) Zikra’nın (hatırlamanın) ona nasıl faydası olur (beden - beyin yok artık ruhu geliştirecek)? “Keşke hayatım (şu yaşamım) için önceden yararlı şeyler yapsaydım!” der.” (89.Fecr: 23-24)
“Doğrusu biz sizi yakın bir azap (ölüm) ile uyardık! O gün kişi, ellerinin (kendine) ne takdim ettiğine bakar; hakikat bilgisini inkâr eden de şöyle der ‘Keşke toprak olsaydım!’” (78.Nebe’: 40)
“ALLÂH”ın vasıfları ile vasıflanmış, O’ndaki mânâlarla bezenmiş olarak; var sandığın izafî-göresel “benliğini”, yani var kabul ettiğin “vehmi benliğini” terk et, şuurundan kaldır ki; gerçek “BEN”liğine eresin!..
Şayet, var kabul ettiğin, var ZANnettiğin, şartlanmalar dolayısıyla “var” diye düşündüğün benliğini, belli bir ilim ile kaldırabilirsen, “Benlik” perdesinden kendini kurtarabilirsen, bunun ardındaki gerçek “BEN”liğe erebilirsin!..
Bu meâldeki uyarıları yapan Hz. Muhammed (sallâllâhu aleyhi vesellem) paralelinde, evliyaullâh da şöyle demiştir:
“Kaldır ‘ben’liğini aradan, ortaya çıksın Yaradan!..”
Aslında bu ifade;
“Nefsine ârif olan Rabbine ârif olur” hadisinin açıklamasından başka bir şey değildir.
Şimdi içinde bulunduğumuz sistemi ve insanın bu sistem ile bağlantısını hatırlayalım... Bu madde dünyasında görüp bildiğimiz her şey, Dünya’nın yerçekimine, manyetik çekim alanına bağımlıdır. İnsan da bu madde dünyasında var olmuş bir birim olarak Dünya’nın manyetik çekim alanına bağımlıdır.