Sayfayı Yazdır

“Tanrı Merkezli Din” mi?

Konuyu en baştan ya da bir diğer deyişle tam temelinden sorgulayalım.

Tanrı merkezli din anlayışı” mı?

Yoksa...

“Hz. Muhammed (aleyhisselâm) merkezli DİN anlayışı mı?

Evet, gene yeni bir şey attık ortaya! Haklısınız... Ama ne çare ki bu ikisi arasındaki fark, çok çok önemli bir fark!..

Hatta, bu ikisi arasındaki kesin fark kavranmadan, dinsel anlayışlardan arınılıp, gerçek “DİN” olgusu kavranılmaz!..

Gelin bu önemli farkı derinlemesine inceleyelim...

Önce tanrı merkezli dinsel anlayışın geçerli olduğu genel Müslümanlık kabulüne bakalım...

Bu anlayışa göre, her ne kadar ALLÂH” adıyla etiketlenmiş tanrı, her yerde denilse de, hep yukarılarda bir yerdedir!.. Buna inananlar, yukarılarda, ötelerinde bir yerdeki tanrıya inanırlar. Oysa, ötede bir tanrı kabulü direkt şirktir (şirki hafî); ve bu şirk anlayışındaki hemen herkesin, kendi kültür, çevre, anlayış ve tasavvuruna göre kabul ettiği bir tanrısı vardır, “ALLÂH” adıyla andığı.

Bir kısım kişilerin, kafalarına göre gerekçelerle yasaklaması dolayısıyla Kurân’da bu konuda yapılan açıklamalar tefekkür edilmediği için; beyinlerdeki kişi tanrı tasavvurları öylece kalır; tekâmül etmez! Ötelerindeki bu kişi tanrı, zanlarına ve yanlış anlayışlarına göre, kendi katındaki melekleri aracılığıyla yeryüzünde bir peygamber seçer ve insanlara emirlerini uygulatması için onu elçi–postacı–messenger olarak görevlendirir. Tabii bu işlem de yanındaki meleklerden birini ona GÖNDERMESİ şeklinde oluşur! Yanından, yeryüzündeki seçilmiş peygambere yollanan elçi melek!!!

İşte bu noktada bir saptama yapalım! UFOcular veya uzaydan gelen birilerinin varlığına inananların bazıları, hemen bu anlayışı değerlendirerek, meleklerin veya yeryüzündekilerin kabul etmiş olduğu tanrıların gökten gelen diğer üstün ırklar olduğunu öne sürerler.

Şunu vurgulayalım:

Gökten birileri gelmiş olabilir veya gelecek olabilir! Bunu reddetmek akıl ve mantık işi değildir. Ancak kesinlikle yanlış olan şey, bu gelmiş veya gelecek olanların “tanrı” veya “melek” olduğu kabulüdür! Çünkü aşağıda izaha çalışacağım üzere Allâh Rasûlü’nün bildirdiği şeylerin bu kabullerle hiç ilgisi yoktur. Bunu çok iyi fark etmek ve anlamak gerekir.

Keza, Deccal diye isimlenmiş tanrı olduğunu ve Dünya’ya kullarının arasına geldiğini söyleyecek olan varlık dahi, işte bu tanrı merkezli dinsel anlayışları kullanacaktır! Ötede, yukarıda bir tanrıya inananları kendine tâbi kılacaktır! Yeryüzünde kendisine inanmayan pek az insan kalacaktır!

Bugün Yahudi ve Hristiyanların “Mesih” lakabıyla bekledikleri kişi, gerçekte İsa (aleyhisselâm) değil, Deccal’dir! İsa (aleyhisselâm) ise, tanrı olduğunu iddia ederek ortaya çıkan Deccal’den sonra açığa çıkacaktır! Kendisinin, insanların beklediği tanrı olduğunu iddia eden Deccal lakaplı varlığın ortadan kaldırılışı, bizâtihi 33 yaşında olarak Dünya üzerinde açığa çıkacak olan Hz. İsa (aleyhisselâm) tarafından gerçekleştirilecektir. Bundan sonra Mehdi lakaplı son müceddid ile 7 veya 11 senelik beraberliği olacak, bu arada Yecüc–Mecüc isimleriyle tanınan ırkın Doğu Asya’dan Ortadoğu’yu istilası meydana gelecek, bu da geçiştirildikten sonra 73 yaşına kadar 40 yıl yeryüzünde yaşayacaktır İsa (aleyhisselâm); Rasûlullâh açıklamalarına göre.[1]

Neyse gelelim biz ana konumuza...

Tanrı merkezli dinsel anlayışa” göre materyalist bir sistem anlayışı esastır!

Tanrı merkezli dinsel anlayışta, Kurân’da ve hadislerde anlatılan her şey kelime anlamındadır.

Tanrı merkezli din anlayışında, tanrının eli vardır!

Tanrı merkezli dinsel anlayışta, tanrının iki kefeli terazisi vardır! (henüz dijital veya ötesi tartı sistemini bulmamış tanrı!!!)

Bu anlatılanların, insanlara bazı gerçekleri anlatmak için kullanılan misaller olduğu fark edilmez, düşünülmez, kabul edilmez!

Kısacası, tanrı merkezli dinsel anlayışta anlatılan her şey, madde dünyası gerçeklerine göredir! Bu anlayışta sorgulama, anlamaya çalışma, ne olduğunu bilme, tefekkür yoktur. Emirler ve uygulamalar vardır! Kıyası fukuha adı altında, âyetlerde kesin olmayan her şey, kişilerin yaşadıkları devir şartları altında yorumlanmış ve o yorumlar dahi Din–Şeriat kapsamında kabul edilmiştir. Âyet veya hadislerin o devirler şart ve anlayışı kadarıyla yorumlanması ise, sanki Din’in bir hükmü gibi algılanmıştır.

Tanrı merkezli dinsel anlayışta, namaz borçtur tanrıya, oruç borçtur ödenmesi zorunlu. Borcunu ödemezsen tanrı seni hapse, pardon cehenneme atar!

Tanrı merkezli dinsel anlayış şudur: “Biz sadece emirleri uygularız gerisini düşünmeyiz. Neyin ne olduğunu O bilir! Bizim gerisini bilmemize gerek yoktur. Gerek olsaydı onu da bildirirdi. Bize düşen sadece emirlere uyup emredilen ibadetlerimizi yapmaktır. Gerisini sorgulayıp hikmetini ve nedenini araştırmak; tefekkür etmek, diğer konularda fikir sahibi olmak bizim işimiz değildir...”

“Biz öleceğiz ve kıyamette dirilince her şey meydana çıkacak” zannı da işte bu tanrı merkezli dinsel kabulün bir getirisidir!

Madde dünyası gerçeklerine göre oluşturulmuş bu tür materyalist dinsel anlayışlar ötesindeki, “Allâh Rasûlü ve son Nebisi Muhammed (aleyhisselâm) merkezli DİN anlayışına gelince...

Bütün hakikat ehli tasavvuf önderlerinin anlayışı olan bu anlayışa göre... (Ki Hacı Bektaş Velî’den İmam Gazâli’ye, Abdulkâdir Geylânî’den, kendisine kibirli görünüyorsunuz diyen kişiye “Bu kibir değil Kibriyâ’dır” cevabını veren Şah Bahaeddin Nakşıbendi’ye ve isimlerini sayamayacağımız kadar çok zevâta göre...)

“Hanîf” kökenli Muhammed (aleyhisselâm), tanrı ve tanrılık kavramının asla söz konusu olmadığını idrak etmiş bir kişi olarak putperest kavmi içinde yaşarken, nihayet 39 yaşında tanrı ve tanrılık kavramı yoktur yalnızca ismi “ALLÂH” olan vardır (Lâ ilâhe illâ ALLÂH) gerçeğini çeşitli tanrılara tapınan putperest topluma ilan etti!



[1] Bu konudaki hadisler İNSAN VE SIRLARI isimli kitabımızın “Kıyamet” bahsinde okunabilir.

45 / 88

Bunlar da İlginizi Çekebilir

Bu Kitabı İndirebilirsiniz!