Allâh’ta İlâhî İsimlerin Zıtları Var mıdır?
İlâhî isimlerin mânâlarının aşikâr olmaması hâlinden doğan veya algılayacağımız kuvvetle zâhir olamamasından doğan tarifleri, tâbirleri nereye ve neye bağlayacağız, nasıl bunlar meydana gelmiş olacak?
Bu ilâhî isimler “Esmâ ül Hüsnâ”da da görüldüğü gibi belli ana mânâları mutlak varlığa lâyık olan bir biçimde ve şekilde ortaya koyar, tarif eder. Bunun zıddı olan mânâlar, mesela NÛR’un zıddı olan zulmet; veya İLİM’in zıddı olan cehalet gibi vasıflar aslında var olmayıp, ilâhî murat gereği olarak; tecellilerin, veyahut ta ilâhî isimlerin terkipleri dolayısıyla varmış gibi görünen algılamalardır, mânâlardır... Ve bu mânâlar dahi birer hikmettir!..
Herhangi bir hâlin, noksan olarak kabul edilmesi, terkibe göredir!.. Allâh’a göre ise, her fiil mutlak kemâlinden ibarettir!.. Zulmet dediğimiz şey dahil!.. “Zulmet” adını verdiğimiz, Nûr’un aşikâr olmaması hâli dahi, bir ilâhî kemâlden başka bir şey değildir!.. Çünkü her kemâl, onun zıddı olan bir başka kemâl ile ortaya çıkar. Eğer zulmet dediğimiz, Nûr’un aşikâre çıkmama hâli olmasaydı, Nûr’un nûrâniyeti müşahede edilemezdi!.. Nûr’un nûrluğu, kemâli seyredilemezdi.
Eğer ki; Aliym ismi ile kastettiğimiz ilim sahibi mânâsı zâhir olmasaydı, “cahillik” dediğimiz “ilimsizlik” bilinmeyecekti... İlimsizlik hâli bilinmeyince ilmin kemâli anlaşılmayacaktı.
Mevcut olan bütün ilâhî isimlerin mânâlarının zıdları, o isimlerin kemâlâtının müşahede edilebilmesi için; o isimlerin mânâlarının ortaya çıkmaması suretiyle meydana gelir!.. Ve, o hâl de, gene “Hakiym” isminin gereğince, bir hikmete dayanmaktadır. Ve o hâl dahi bir kemâldir!..
Ayrıca, bu gibi isimlerin mânâlarının aşikâre çıkmaması hâli, aslında söz konusu değildir.
Burası ince bir nokta, buraya dikkat edin... İlâhî isimlerin mânâsının aşikâre çıkmaması hâli söz konusu değildir!.. Nûr ismi, nûr mânâsı; ezelden ebede, bâtından zâhire, tam bir ihâta ile yaygındır!.. Ancak, o nûr isminin mânâsının yokluğunu müşahede etmek, müşahede eden mahaldeki isim terkibinden dolayıdır!.. Yani kişi dediğimiz, birim dediğimiz yapıyı meydana getiren, isimlerin bir terkibi değil mi, mânâların bir terkibi değil mi? O terkipte, o ismin mânâsı zayıftır!.. O ismin mânâsının zayıf olduğu terkip, o mânâyı dışarıda göremez!.. Yoksa o mânâ dışarda zayıftır, zayıf tecelli ediyordur değil!.. Kendi terkibinde o mânâ az olduğu için, zayıf olduğu için, dışarda o mânânın karşıtı olan asıl mânâyı müşahede edemez...