“Geceyi, gündüzü, Güneş’i (enerji kaynağı olması) ve Ay’ı (çekim gücüyle hormonları harekete geçirip tüm duyularınızı etkilemesi ile) size hizmet veren kıldı... Yıldızlar da (yaydıkları dalgalarla) O’nun hükmünü yansıtarak hizmet verenlerdir... Muhakkak ki bunda aklını kullanabilen topluluk için bir işaret vardır!” (16.Nahl: 12) 

Allâh yeryüzünde Halife olarak insanı meydana getirmek istedi. Onda, kendi özelliklerini izhar etmeyi diledi. Ve onu meydana getirecek muhteşem kozmik fabrikayı, yani kâinatı yarattı!.. Sonra onun içinde, kudretiyle insanı yarattı ve nihayet onu kendine ayna kıldı!.. Tâ ki sayısız özellikleri onlarda her birinde ayrı ayrı yansısın!..

“ALLÂHÛ TEÂLÂ YARATIKLARINI KARANLIK İÇERSİNDE YARATTI VE SONRA ONLARA NÛRUNDAN SAÇTI. O NÛRDAN KİME İSÂBET EDERSE HİDÂYET BULUR. VE HER KİME İSÂBET ETMEZSE DALÂLETTE KALIR.” (Tırmizî)

 “...NECM (yıldız - hakikat ehli {ashabım gökteki yıldıza benzer; hangisine uyarsanız hakikate erdirir... hadisi}) OLARAK HAKİKATE ERDİRİR!” (16.Nahl: 16)

Bu anlayışla, eğer araştırırsak, bu hususa işaret eden daha nice âyet buluruz.

Evet, “Yıldız olarak hakikate erdirir”... Kim?.. Hidâyet bulanların tümü.

Çünkü, âyeti kerîmede sınırlayıcı hiçbir hüküm yok!..

Oysa, maalesef bu yönünden haberdar olmayanlar tarafından, âyetin mânâsı son derece dar kapsamlar içinde mütalaa edilmiş ve kısmen de âdeta zorlanarak; “Çölde yollarını kaybedenler, yıldızlara bakarak yollarını bulurlar” şeklinde bir mânâ ile sınırlanmıştır!..

Evet... “HÂDİY”, Cenâb-ı Hakk’tır!.. Dilediğine hidâyet eder, dilediğini dalâlette bırakır!.. Dilediğine nûrunu isâbet ettirir, hidâyet denilen çalışma ile o yönde onu çalışmaya kolaylaştırır. Dilediğine de isâbet ettirmez!..

Diğer taraftan “YILDIZLAR DA ONUN EMRİNDEDİRLER. AKLI OLAN İÇİN BUNDA İBRET VARDIR” şeklindeki açıklama dahi, yıldızların O’nun emri ile birtakım işler yapmak üzere var edildiğini; cansız, işe yaramaz, süs olsun diye yaratılmış şeyler olmadığını anlatmaktadır.

Ancak bütün bunları değerlendirebilmek için “AKLI OLANLARDAN” olmak lazımdır... Ki geniş boyutlarda konuyu ihâta edip; bütün sistemi tüm ihtişamıyla kavrasın ve Allâhû Teâlâ’nın azametine birazcık olsun yaklaşabilsin!..

Peki, akıl sahipleri nasıl birbirlerine yaklaşıp ilimlerini paylaşabilir?..

Sade akıl sahipleri değil bütün insanların birbirlerine yaklaşımı nasıl olur?..

Ruhları birbirine çeken ya da iten nedir?..

İnsanların, şu yaşam sırasında birbirlerine olan sempatilerinin ve antipatilerinin altında tamamıyla burçlarının birbiriyle uyuşup uyuşmaması hususu yatar. Halk arasında “Yıldızı barışmadı” ya da “yıldızı uydu” denilen tâbirlerin kökeninde, o kişilerin burçlarının etkileri ile birbirleri arasındaki ya çekim ya da itiş kastedilir.

Bu husus Müslim’deki bir hadîs-î şerîf’te, Ebu Hüreyre (radıyallâhu anh) tarafından şöyle nakledilir:

Rasûlullâh (sallâllâhu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu:

“Ruhlar (âhirette sınıf sınıf), toplanmış cemaatlerdir. Bundan ötürü, içlerinden birbirleri ile tanışanlar, sevişip anlaşmışlardır. Birbirleriyle birleşmeyenler ise ihtilafa düşmüşler, anlaşamamışlardır”!..

Evet burada, “RUH”ların oluşması hususu üzerinde bilvesile bir nebze daha durmak zarureti hâsıl oluyor...

35 / 66

Bunlar da İlginizi Çekebilir

Bu Kitabı İndirebilirsiniz!