Hac Olayındaki İki Büyük Sır
HAC olayının altında yatan sır gerçekten hafsalaların kolay kolay alabileceği bir şey değildir. Haccın bir kişi için ne kadar önemli ve değerli bir ibadet, bir eylem olduğuna geçmeden önce bu konuda Rasûlullâh (aleyhisselâm)’ın üç ana noktaya işaret eden buyruklarından söz edelim:
Rasûlullâh sallâllâhu aleyhi vesellem şöyle buyurdu, diyor Hazreti Âli kerremallâhu veche:
“Beytullâh”a ulaştıracak azık ve binek hayvanına mâlik olup da, hac etmeyen kişinin Yahudi veya Hristiyan olarak ölmesinin kendisince ne önemi vardır. İşte Allâh kitabında şöyle diyor:
“...Gitmeye imkânı olan herkese Beyt’i hac etmek, insanlar üzerindeki Allâh hakkıdır.” (3.Âl-u İmran: 97)
***
İbn Ömer (radıyallâhu anh)’dan rivayet edilmiştir:
Bir adam Rasûlullâh’a gelerek sordu:
− Haccı farz kılan nedir yâ Rasûlullâh?..
Rasûl-ü Ekrem sallâllâhu aleyhi vesellem cevap verdi:
− Azık ve binektir! (yani hac yolculuğunu yapacağın bineğin ve yolculukta yiyeceğin kadar azığın) (Tırmızî)
***
“Umre, kendisi ile öbür umre arasındaki zaman içinde işlenen günahlara kefarettir. Haccı Mebrurun cennetten başka karşılığı yoktur!” (Müslim)
***
Ebu Hureyre (radıyallâhu anh)’dan...
Rasûlullâh sallâllâhu aleyhi vesellem şöyle buyurdu:
− Her kim şu beyte gelir, kadına yaklaşmaz, fısk işlemezse, o kimse anasından doğduğu gibi döner! (Müslim)
***
Abdurrahman bin Yâ’mar ed Dîlî (radıyallâhu anh) şöyle demiştir:
Rasûlullâh sallâllâhu aleyhi vesellem Arafat’ta vakfe hâlinde iken, ben O’nun yanında hazır bulundum. O esnada Necid halkından birkaç kişi O’nun yanına gelerek:
− Yâ Rasûlullâh, hac nasıldır? (Haccın hâli nedir?)
Rasûlullâh buyurdu:
− HAC ARAFAT’TIR! Kim cem gecesi sabah namazından önce gelirse haccı tamamlar. Mina günleri üçtür. Artık kim iki günde acele ederse onun üzerinde bir günah yoktur. Kim de gecikir ise ona da günah yoktur.
Sonra bunun arkasından bir adam yolladı ve bu hükümleri yüksek sesle halka duyurdu. (İbni Mâce, Tırmızî, Ebu Davud, Nesâi)
***
Abbas bin Mirdâs es-selemî (radıyallâhu anh) şöyle buyurmuştur:
Hz. Rasûlullâh sallâllâhu aleyhi vesellem, ümmeti için Arefe günü akşamı (Arafat’ta) mağfiret duasında bulundu. O’na şöyle cevap verildi:
− Zâlim müstesna, onları bağışlarım!.. Çünkü ben mazlumun hakkını zâlimden şüphesiz alırım!
Hz. Rasûlullâh (aleyhisselâm):
− Ey Rabbim, eğer dilersen mazluma (hakkını) cennetten verir ve zâlimi bağışlarsın... diye dua etti.
Fakat o akşam bu duası kabul olunmadı. Sonra Rasûl-ü Ekrem (ertesi sabah) Müzdelife’de sabahlayınca anılan duayı tekrarladı ve duası kabul olundu.
Abbas bin Mirdâs:
Sonra Rasûlullâh güldü. Bunun üzerine Ebu Bekir ve Ömer:
− Babam anam sana feda olsun! Bu saatte gülmezdin! Seni güldüren şey nedir?.. Allâh seni sevindirsin.
Rasûlü Ekrem:
− Allâh düşmanı İblis, Allâh Azze ve Celle’nin benim duamı kabul edip ümmetimi bağışladığını bilince toprağı alıp başına dökmeye ve “Mahvoldum, helâk oldum” diye bağırmaya başladı. Gördüğüm onun bu sabırsızlığı ve üzüntüsü beni güldürdü... buyurdu. (İbni Mâce)
***
Evet Hac konusundaki bazı hadîs-î şerîfler de bunlar...
Şimdi olayın bilimsel izah yönüne geçelim...
“HAC ARAFAT’TIR” işareti meselenin ana kilit noktasıdır.
Zira, Beytullâh yani Kâbe-i Muazzama yılın her vaktinde ziyaret edilebilir ki buna “Umre” denilir. Bundan elde edilen ecir, sevap çok büyüktür ancak “Hac” gibi olmaz.
Niçin?..
“HAC”da ne gibi bir sır yatmaktadır ki, Rasûlullâh, “Gidecek binek ve azığı olup da, gitmeyen Yahudi veya Hristiyan gibi ölür” mânâsına gelen son derece ağır uyarıyı yapmak mecburiyetinde kalmıştır.
“Ev bark, araba al, çocuğunu, torununu büyüt, kızını gelin et, yaşlan, dünyadan elini eteğini çek de ondan sonra hacıya gidersin...” şeklindeki halkın son derece cahilane şartlanmasının yanlışlığını vurgulanıp; çok büyük bir gerçeği fark ettirmeye çalışıyor!
Hacca gidecek bir bineği ve azığı temin ettiğin anda senin üzerine HAC farz olmuştur; bu yeterli imkândır; buna rağmen gitmezsen ve gitmeden ölürsen, Yahudi ya da Hristiyan gibi ölmüş olursun anlamına gelen son derece ağır ve önemli bir uyarıda bulunuyor.