Fâile mi, Fiile mi?
Şeriatın tespit ettiği ince bir husus vardır. Bu bize Rasûlullâh tarafından açıklanmıştır...
Allâh için buğz etme; fâile değil, fiilinedir!..
Diyelim ki Ahmed’den bir kötü fiil meydana geldi. Biz, Ahmed’in bu fiiline buğz edeceğiz, Ahmed’e değil!..
Çünkü, Ahmed ismiyle işaret ettiğimiz varlık gerçekte Hakk’ın varlığıdır!.. Ahmed ismiyle kastettiğimiz varlık, Allâh isimlerinin bir terkip hâlinde, bir mahalde görülmesi hâlidir!..
Biz Ahmed’e buğz ettiğimiz zaman, bu isimlerin mânâlarına, dolayısıyla da Hakk’a buğz etmiş ve Hakk’tan perdelenmiş oluruz!..
Onun içindir ki, şeriat “fiile buğz” esasını almıştır, fâile değil!..
O fiile buğz edeceğiz!.. Niye?.. Çünkü o fiil; terkibiyet kayıtlarını, birimsel düşünce kayıtlarını ve neticede cehennemi meydana getirir.O fiilden nefret edip, o fiilden uzaklaşmak gerekir.
O fâilin fiiline, o fiil devam ettiği müddetçe buğz edebiliriz… Fiili kestiği anda, bizim o fâile sevgi duymamız, sevgi ile ona yaklaşmamız zaruridir!.. Çünkü, fiil cehennemi meydana getirir; fâilse Hakk’ın varlığıdır!..
Fâil, hatalı fiilini kestiği anda, bir başka fiiliyle Hakk’ın Hak’lığına müşahede gereği olarak, fâile sevgi duymamız, sevgi ile yönelmemiz gerekir...
Demek ki Allâh için nefret etmek dediğimiz olay, fiiledir, fâile değil!.. Çünkü fâil, Hakk’ın kendisidir!..
Biz yanlışlıkla, fiile fâili karıştırıp da, o fiilinden dolayı fâile buğz edersek, Hakk’a buğz etmiş; böylece de Hakk’tan perdelenmiş, Hakk’tan uzaklaşmış, Hakk’tan gâfil olmuş oluruz!.. Bu da neticede bizim kendi cehennemimizi doğurur!..
Demek ki fâile buğz ettiğimiz sürece, kendimizi cehenneme atıyoruz!.. Fiile buğz edersek, işin hakkını veriyoruz.
Sevgi de böyledir!.. Sevdiğimiz Hak olacak!.. Beşerî yapıdan-özellikten dolayı beşeri seviyoruz dersek, kendimizi gaflete atıyoruz, azaba atıyoruz! Ama o kişiliğin ardındaki Hakk’ı müşahede ederek seversek, sevgimiz yerini bulmuş olur!.. Nefretimiz fiile, sevgimiz Hakk’a olacak!.. O mahaldeki Hakk’ı seveceğiz!.. Eğer o mahaldeki Hakk’ı müşahede edemeyip, o mahalli, Hakk’tan ayrı olarak görüp de seversek; sevgiye ihanet etmemiz, Hakk’a ihanet etmemiz demek olur!.. Hakk’tan gayrına tapınmamız olur!..
“Ben karımı seviyorum, kızımı seviyorum, paramı, malımı, mülkümü seviyorum” dediğin anda, Hakk’a şirk koşmaktasın!.. Çünkü bu isimler altında gerçekte, Hakk’tan gayrı bir şey yok!..
Hakk’ı bildiğin hâlde bu isimleri düşünüp, onlara Hakk’tan ayrı bir varlık verip, bu isimdekileri seviyorum dersen; yani sen, bu isimlerdekileri Hakk’tan ayrı olarak seviyorsan, bu sende, şirkten başka bir şey değildir...
Öyle ise, her hâlükârda Hakk’ı müşahede edip; Hakk’ı seveceksin; buna karşı, hangi fiil de terkibiyeti, tabiatı, alışkanlığı, şartlanmayı doğuruyorsa, ondan nefret edeceksin.
Kimde terkibiyetten kopma, tabiatından geçme istikametinde bir fiil varsa, o fiile de sevgi göstereceksin...
Sevgi ve nefretin; yani Allâh için buğz ve Allâh için muhabbetin ölçüleri bunlar olacak…