Şeriat - Hakikat
Şeriat, hakikatin Efâl mertebesindeki adıdır!
Dolayısıyla, şeriatı inkâr eden, aynıyla hakikati inkâr etmiş olur!.. Çünkü şeriat, hakikatin fiiler mertebesindeki adıdır.
Şeriat,hakikat esasları üzerine bina edilmiş, hakikatin gerekleri üzerine düzenlenmiş fiillerden ibarettir...
İş böyle olduğu zaman, kim ki şeriatı inkâr eder, o kimse “hakikatin” ne olduğunu bilmeyenlerdendir! Çünkü şeriat aynıyla hakikat temeline dayanarak bina olmuştur!.. Hatta, şeriat adı kalkar, şeriat adı kalktığı zaman var olan hakikattır! Hakikatin fiilleri, şeriatın gereği olan fiillerse, gene aynıyla şeriattır!..
Yani netice olarak kim ki şeriattan bir hususu reddeder veya inkâr eder, o hakikati reddetmiş veya inkâr etmiş olur.
Bizim Efâl mertebesinde gördüğümüz bütün fiiller, hakikate dayanır. “Hakikat” dediğimiz şey, Hakk’ın varlığı ve O’nda mevcut olan mânâların aşikâre çıkışıdır... Bu mânâlar aşikâre çıkarken, terkibiyet hükmüyle zâhir olduğu için, biz ona “beşerden” meydana geliyor deriz...
Beşerden meydana gelen fiiller, eğer terkip hükmünün neticesiyse, tabiatı, duyguları ve şartlanmaları neticesi olan alışkanlıkları ortaya koyar!..
Alışkanlıklar, şartlanmalar, tabiat, duygular dediğimiz şey ise, tabii hükmüyle ortaya çıkması hâlinde, ilâhî emirlere ters düşer!.. İlâhî emirlere ters düşmesinin sebebi de, beşeriyet kayıtları içinde, yani Hakk’ın belli isim terkibi, mânâları içinde kalması dolayısıyladır… Ki bu da kişinin neticede âkıbette cehennemini meydana getirir.