“Tanrı” ile “Allâh” Kavramı Farkını Bilmemek
3 - Hayaline, mantığına ve şartlanmalarına uygun bir ilâhı kafanda yaratıp ona “Allâh” adını takmak; sonra da herkesi o kafanda yarattığın ilâha göre yargılamak.
Günümüzde insanların büyük çoğunluğu kafalarında tasavvur edip gökte bir koltuğa oturttukları “Tanrı”ya tapmaktadırlar. Bu Tanrı şu kadar ya da bu kadar büyüktür!.. Bazen insanların işlerine karışır, bazen de onları kendi hâline bırakır!!! Kimi zaman onları sever, kimi zaman yaptıklarına üzülür ama bir türlü onlara müdahale de edemez!.. Kâh kimilerinden hesap sorar; kâh da milyonlarla insanı katleden, süründüren zâlimlere hiçbir şey yapmayıp onları seyreder!!! Bazen Yahudilerin ilâhı olur, bazen Hristiyanların, bazen mecûsilerin, bazen diğerlerinin, bazen de hiçbirinin!.. Başlar sıkıştığında O’na sığınılır ve herkesin kendi zannına göre, icabeti beklenir; ancak ne yazık ki, çok kere istenen cevap alınmaz!!! Bu defa da bu durum bir sebebe bağlanır.
Bu Tanrı herkese bir diğerinin istek ve arzularına göre davranmak zorundadır!?. Aksi takdirde ilâhlığından şüphe edilir!..
“Sen şunu yapmadın, Allâh da seni şöyle yapacak” diye ahkâm kesilip; herkes “kendi yarattığı, tasavvurundaki TANRISIYLA” karşısındakini tehdit eder!.. Kendine dönük olarak da, çeşitli nimetler beklentisi içine girilir, ne tür fiiller içinde olunursa olunsun.
Oysa... Evet, oysa...
Kendi hayalimizde kendi arzu, şartlanma, yapısal özelliklerimize göre icat ettiğimiz “Tanrıyı” bir süre için bir yana bırakabilsek de; İslâm Dini’nin anlattığı ÂLEMLERİN RABBİ OLAN, “Allâh İsmiyle İşaret Edilen” anlayışını kavrasak!..
Gerçeklerin; hayalimizde varedip, besleyip, geliştirdiğimiz “TANRI” anlayışı ile hiç bağdaşmadığını bir idrak edebilsek!..
Yaşamı düzenleyen gerçeklerin; yaşamda, kendi boyutları içinde değişmez kanunlar şeklinde gelişen tabiat mucizesinin, şifrelerini çözmeye çalışsak.
“Allâh İsmiyle İşaret Edilen” varlığın nizamını, kanunlarını, sistemini, neyi niye, nasıl, neden varettiğini anlayabilsek. Muhakkak ki yaşama bakış açımız çok büyük açılarla değişecek ve her şeyi çok daha iyi anlayabileceğiz!..
Aksi takdirde…
Kozamızda, çevremizde bir kat daha iplik örecek; kozamızdan başımızı çıkarmayı, gerçekleri görmeyi, gerçeklerin âlemini, uçmayı istemememiz dolayısı ile de gözümüzü kaynar suda açacağız!..
İş işten geçtikten sonra da… Ne yazık ki, o günde hiçbir mazeret kabul edilmeyecektir!..
Herhangi bir konuda, herhangi bir âyete ya da hadise dayanmayan bir biçimde, “bu iş şöyledir veya böyledir” şeklinde verilen hükümler; yahut geleceğe dönük bir biçimde “Allâh şöyle yapar” gibi verilen indî hükümler; genellikle hep bizim “hayalimizdeki ilâh”a dayanan indî hükümlerdir!.. Ve bunlardan dolayı da pişman olmamız büyük bir ihtimal mukadderdir!..
Öyle ise...
Önce, “hayalimizdeki TANRIYI” bir yana koyup, “Âlemlerin Rabbi Allâh”ı öğrenmek mecburiyetindeyiz!.. Aksi takdirde cehaletimizin bize vereceği zararları şu dünya hayatında idrak etmemize asla imkân olmaz.
Ne olursa olsun; kimse hakkında bir hüküm vermeyelim ve “Yaptığının neticesine kendisi katlanacaktır. Hüküm Allâh’a aittir” diyerek kişisel yorumları terk edelim.
Zaten, biz başkalarını yargılamak için değil; Allâh’ı bu dünya hayatında bilmek ve onun yarattığı âlemleri, kanunları, sistemleri idrak edip, gereğini yaşamak ve ölüm ötesi yaşama hazırlanmak için varız!..
Şunu da unutmayalım ki, sporun her türünün, oyunun her türünün kendisi için geçerli olan bir kitabı, bir kurallar toplamı vardır!.. Siz o sporu veya o oyunu oynamak istiyorsanız; o kurallara uymak mecburiyetindesiniz! Oyun içinde canınızın istediği gibi yeni kurallar getiremezsiniz! Basket oynarken, topu ayağınıza alıp süremez; futbol oynarken topu elinize alıp koşamazsınız.
İslâm Dini’nin kurallarını da Hz. Rasûlullâh (aleyhisselâm) açıklamıştır.
Dileyen uyar; dileyen uymaz!.. Ve neticesine katlanır!
Ama şurası kesindir ki, kimse dinin hükümlerini, kendi arzusuna, zevkine, keyfine göre değiştiremez!..
Yorumda hürsünüz.
Fikirde hürsünüz.
Fiilde hürsünüz.
Ama dinin hükümlerini değiştirme hususunda asla böyle bir hürriyetiniz mevcut değildir!..
Çünkü Allâh Rasûlü, kendisinden sonra bir Nebi gelmeyeceğini müslümanlara duyurmuştur. Dinin kesin hükümlerini de ancak bir Nebi değiştirebileceğine göre; demek ki bu yol insanlık yaşadıkça kapalıdır!..
Öyle ise Hz. Rasûlullâh (aleyhisselâm)’ın getirdiklerini kabul edip etmemekte hürüz ve bunun neticesine de mutlaka katlanacağız!..
Asla kafamızdaki hayalî ilâha uygun bir şekilde yeni dinî kurallar düşünmeyelim.
Asla kafamızdaki hayalî ilâha göre kullar, insanlar, davranışlar, kendimize göre bir dünya düşünmeyelim!.. Çünkü gerçeklerle kesinlikle bağdaşmayacak olan bu hayaller yüzünden çok büyük acılara kendi kendimizi atmış olacağız.
Gerçekler nedir? Eğer bunu bugün düşünmüyor, araştırmıyor, tartışmıyorsak; kısacası beynimizi kullanmasını bilmiyorsak, çok yazık!..