Hükmederek Tatmin Olmak
İnsanın yapısında, bileşimindeki Allâh’ın güzel isimlerinden “RAB” isminin kuvveti oranında başkalarına “HÜKMETMEK” özelliği bulunur; ve bazı şartlar elverdiği nispette de bu açığa çıkar!
Kimi, parası yolundan bu özelliğinin gereğini ortaya koymaya çalışır! Para sopasıyla insanları yönetimi altına alıp onlara hükmeder; böylece de kendini tatmin eder! Elbette para kendisi için çok önemli olanları...
Kimi, ele geçirdiği koltuk ve imkânlarıyla insanlara hükmedip, kendi arzularına göre yaşamaya onları mecbur eder! Bu yoldan kendini tatmin eder! Onun da elinde mevkî-koltuk sopası vardır; bununla insanları yönlendirir...
Kimi de eline “din” sopasını alıp, onunla insanları güder; kendi güdümü altına girmeyenleri “cehenneme girmekle” korkutup; güdümü altına girecekleri cennetle umutlandırır! Belki topladıkları paraları, kendi şahısları için kullanmazlar ama; gene de büyük paralar toplayıp, o paralarla yaptıklarıyla ve de insanları satın alarak, mevkîler edinirler! Böylece tatmin olurlar! Militarist din anlayışının sebebi de, kişideki bu Rubûbiyet sıfatından gelip kendisinde açığa çıkan hükmetme ve gütme arzusudur! Sanki insanların hepsi koyun; onlar da çobandır(!)...
Kimi de “din” silahını siyasî platformda kullanır!.. Allâh Rasûlü’nü Dünya’da sanki din devlet saltanatı kurmak için gelmiş gibi empoze edip; “ancak kendilerine tâbi olanların, müslüman olarak cennete gireceğini, kendi sultalarını kabul etmeyenlerin de kâfir olarak cehenneme gideceğini” yayarak, hükmetme güdülerini tatmin ederler!
Hz. İsa (aleyhisselâm) zamanında, “Barabbas” isimli bir kişi vardı... Yahudilere karşı, yahudi olmayanların birleşerek bir devlet kurmalarına önderlik ediyordu... İsa (aleyhisselâm)’a başvurarak, O’nu kendilerine dinî-siyasî lider yapmak ve böylece yahudilere karşı zafer kazanmak amacıyla çok uğraştı! Bütün bunlara karşı Hz. İsa (aleyhisselâm) ise şu cevabı verdi:
“Ben dünyada krallık, devlet kurmak için değil, insanların göklerin krallığında yer almaları için davet ediyorum!”
Yani şunu demek istiyordu... İnsanlar bu gibi şeylerle uğraşırken, şu sayılı Dünya günlerinde, âhiret hayatına hazırlanmaktan, Allâh’ın onlara hazırlamış olduğu cenneti kazanmak için yapacakları yararlı çalışmalardan geri kalıyorlar! Dünya’daki saltanattan çok daha yararlıdır âhiretin ebedî nimetleri!
Allâh Rasûlü Muhammed Mustafa da kendisine sunulan Kureyş sultanlığı ve buna bağlı her türlü nimeti geri çevirmişti; “Bir elime Güneş’i bir elime Ay’ı koysanız bile” diyerek! Çünkü önemli olan, burada sayılı günlerdeki saltanat, insanların pohpohlamaları ve geçici dünya nimetleri değil; insanların ne tür ferdî çalışmalarla âhirete hazırlanacakları sisteminin bilinmesiydi!
Evet, insanlar olacaktır daima hükmetmek ve gütmek isteyen!
İnsanlar olacaktır daima güdülmek isteyen!..
Ve insanlar da olacaktır daima, ilmi insanlarla paylaştıktan sonra, onları hâlleriyle başbaşa bırakan; haddini bilerek yuvasına çekilip; kendi geleceğinin derdine yanan!
Dilerim ki, Evrensel İnsan Hakları gereğince, Dünya’nın her yerinde “İslâm Dİni”ne inanan ve O’nu anlayabildikleri kadarıyla değerlendiren müslüman insanlar, hiçbir despotizme ve zulme maruz kalmadan, inançları gereğini yaşayabilsinler!
Ve yine dilerim ki, müslümanlar, “İslâm Dini”ni orijinaline en yakın hâliyle fark edip anlasınlar; başkalarını kendi inançlarına zorla tâbi kılmaktan sakınarak; sevgi ve anlayışla onlara gerçekleri fark ettirmeye çalışsınlar!
Eğer bugün aramızda zâhiren yer alsaydı Allâh Rasûlü, Dünya’da din saltanat ve hâkimiyeti kurmak yerine; insanlara yeterli çalışmaları yapmadıkları için ölüm ötesi yaşama dönük neleri kaybettiklerini idrak ettirmeye çalışır; özlerindeki ALLÂH’ı kavrayamamanın onları şimdi ve gelecekte nelerden mahrum bırakacağını fark ettirmeye çalışırdı!
Elbette bunlar, Allâh’ın bize ihsan ettiği kavrayış ve bakış açısına göre böyle! Size göre bilmem nasıl!
Allâh hepimize indîndeki değerleri kavrayıp, buna göre yaşamına yön vermeyi nasip ede... Sizi fazla düşündürüyorum, yasaklanmalıyım; galiba!