Kanserleşen Tanrı Düşüncesi
Günümüz insanına anlatmaya çalıştığım çok önemli bir gerçeği, idrak ettirmede niçin fevkalâde zorlandığımı şöyle fark ettirdi Allâh…
İnsanların çok büyük bir kısmı, bu algılanan boyuttaki her şeyin bir Yaratıcı tarafından meydana getirilmiş olduğunu kabul ediyor; ve de bu yaratıcıya “Tanrı” adını veriyor...
Kendisinin ve varlığın ötesinde olarak nitelediği bu yaratıcının niteliği ve niceliği hakkında da, çevresinden -sorgulayarak ve düşünerek değil- şartlandırılma yollu edindiği bilgiler kadarıyla da bu “tanrı” kafasında şekilleniyor...
Daha sonra, bulunduğu toplumun kullandığı tâbir eğer “Allâh” ise, kafasındaki bu “tanrı” imajına “Allâh” adını vererek konuşma ortamına dalıyor...
İşte bütün problem burada başlıyor!
“Tanrı” kavramının hiçbir aslı, gerçeği olmadığını anlamayan bu kişiye, siz “ALLÂH” ismiyle işaret edilen mutlak varlığın özelliklerini anlatmaya başladığınız zaman; bu defa o kişi, bu bilgileri kafasındaki “tanrısına” enjekte ederek, aşılayarak; “tanrısını Allâh’laştırıyor”! Oysa yapılması gereken işlem, “tanrı” kavramından kurtularak “Allâh İsmiyle İşaret Edilen mutlak gerçeği fark etmek”!
İşte, “Allâh” isminin işaret ettiği anlamların, kafamızdaki “tanrı” kavramına enjekte edilmesi, beynimizdeki “tanrı” kavramının ve düşüncesinin sanki kanserleşmesi gibi olay meydana getiriyor; “Allâh”a ait özelliklerle bezenen “tanrı” kavramı günden güne gelişip büyüyor, yayılıyor! Zira, düşüncedeki “Tanrımız” gittikçe “Allâh’laşıyor”! Beden hücrelerinin kanserleşmesi dünya yaşantısını kaybettirirken; “tanrı” bilincinin kanserleşmesi ve kişinin “Allâh” ismiyle işaret edilen mânâyı idrak edememesi, ebedî hayatını değerlendirememesi sonucunu getiriyor!
“TANRI” ve “tanrılık” kavramının ne olduğunu acilen çok iyi öğrenmek ve çevremizdeki düşünme kabiliyeti olanlara da fark ettirmek mecburiyetindeyiz![1]
Hz. Muhammed (aleyhisselâm)’ın, Kur’ân-ı Kerîm’e dayalı bir yolla açıkladığı “ALLÂH” ismiyle işaret edilen varlığı, gerçekten anlamak, idrak etmek istiyorsak, öncelikle, ötede, yukarıda, dışımızda bir “Tanrı” varsayma düşüncesinden arınmak zorundayız!
Bu arınmayı nasıl gerçekleştireceğiz?..
Allâh’ın yaratmış olduğu içinde yaşamakta olduğumuz bu âlemi ve onda geçerli olan sistemi okumaya çalışarak!
Öncelikle fark edecek ve idrak edeceğiz ki…
Algılamakta olduğumuz her şey, Allâh’ın ilmi, dilemesi ve kudretiyle meydana gelmektedir! O’nun dilemesi dışında hiçbir birim hiçbir şey dileyemez! Hakiym olan Allâh, her olayı bir hikmetle ve yerli yerinde olarak oluşturmaktadır; biz onu yersiz veya yanlış olarak nitelendirsek dahi!
Allâh’ın muradı ne?.. İkinci olarak bunu çok iyi anlamak zorundayız!
Allâh ismiyle işaret edilen ve âlemlerde tasarruf sahibi olan Zât, her an dilediğini tüm varlıklar adı altında ortaya koymaktadır; ve kendisine soru sorabilecek, kendi dışında ikinci bir varlık da mevcut değildir!
Yaratmış olduğu sistemde geçerli anayasadaki en başta gelen kanunlardan biri, “güçlü olan kazanır”dır. Güçlü kıldığı, daha güçlü ile karşılaşıncaya kadar kazanmaya devam eder! Çünkü “Kudret” sıfatı vardır, “acz” sıfatı yoktur!
Her varlığın gücü ilminden kaynaklanır... Her varlık, aklı kadar ilim sahibidir... Her türün kendine özgü akıl düzeyi olduğu içindir ki, türler birbirlerini akılsız sanırlar! Her akıl, kendi kapsamı içindekini de, dışındakini de “akılsız” nitelendirir!
Oysa Allâh, dilediklerinin oluşması için, her bir birimi, hangi amacını gerçekleştirsin diye yaratmışsa, ona, bu amaca göre hak ettiklerini verir; ve bu da “Allâh’ın adaleti” denen şeyin ta kendisidir! Bu yüzdendir ki, evrende, ne geçmişte ne de gelecekte gerçek anlamda zulüm kesinlikle mevcut değildir! Herkes ve her birim yaratılış amacına göre hak ettiğini, her an almaktadır!
Öyle ise, eğer biz, hayalimizde yarattığımız “Tanrı” kavramından arınıp, “ALLÂH” ismiyle işaret edilen Zât’ı tanımak istiyorsak, O’nun kendi varlığıyla var kıldığı bu âlemleri ve sistemini “OKUMAYA” çalışmak zorundayız! Yani eserlerinden, o eserleri meydana getireni tanıma yoluyla!
Ki böylece “ALLÂH”ı tanımanın yolu bize açılsın!
Aksi hâlde;
“Hevâsını (içgüdüsel dürtülerini - bedenselliğini - kuruntuladığını) Tanrı edineni gördün mü?” (25.Furkan: 43)
Âyetinin kapsamı içinde yaşamak üzere ebedî yolculuğa çıkarız!