Varlığın Hakk’ın varlığı olduğu, Hakk’ın bu sûretlere bürünerek var olduğu ve bu sûretlerde Hakk’ı seyretme hâli “Mutmainne” ve “Radiye”de ağır basar.
Eğer buradan, bir üst boyuta sıçrama yapılırsa, bu idrak ve yaşam düzeyinde şuur, birimler, sûretler müşahede ederek yaşam hâlini yitirir. İşte “Mardiye”nin en önemli vasfı, şekli budur!..
Burada, şuursal bir “Tek”lik yaşamı vardır!.. Kesret-çokluk müşahedesi tamamen kalkar!.. “Tecelli-i sıfat” denen yaşam tarzıdır. “Hakk-el yakîn” hâlidir!..
Burada şuur, tek varlık olarak kendi vasıflarını seyre koyulur. Burada çokluk müşahedesi söz konusu değildir, sûrete bürünmüşlük söz konusu değildir.
Bunu basit bir misalle şöyle anlatalım:
Gözle bakınca; koltuk, masa, çiçek, insan, hayvan, tahta, halı vs. vardır. Fakat, bir milyar defa büyüten bir elektronik mikroskop ile tüm varlığa baktığın zaman bu isimlerle anılan varlıkların hepsi gözden kaybolur, sırf atomlardan ibaret bir bileşik kitle görülür!..
Burada artık ayrı ayrı birimler gözükmez!.. Ne ben kalırım, ne sen kalırsın, ne koltuk kalır, ne de masa!..
İşte bu misalde olduğu üzere, “Mardiye” ismiyle anılan şuur boyutunu yaşayan kişinin müşahedesinde kesret, çokluk hâli yoktur!..
O TEK şuur vardır; ve O şuur kendi vasıflarını seyir hâlindedir.
Bu hâl, “Tecelli-i sıfat” mertebesi olarak tarif edilir. Tabii bu, çokluk içindeki bir izah için, bir yaklaşım için anlatılan bir hâldir.
Eğer fark ediliyorsa bu hâl, bu şuur, bir evvelki boyutta anlattığımız “Mülhime - Mutmaine - Radiye” bütünlüğünün getirdiği müşahededen çok farklı bir yaşam tarzıdır.
İşte; Evliya-ı Kâmil, Evliya-ı Mukarreb yani Allâh’a yakîn kazanmış Velîler, Kurbet Velîleri bu yaşam içinde olanlardır. Bunlar, sayıları yeryüzünde gerçekten çok çok mahdut olan kişilerdir. 124 bin Velî içinde bunların sayısı onlarla ifade edilir.
Bu müşahedeye erenlerin sayısının azlığını, bu müşahedenin zâhir oluşunu ve değerini anlatma sadedinde bir misal veriyorum.
Bir de bunların üstünde, “Sâfiye” denilen, vasıflarını seyretme hâlinin ötesine geçmişlik var ki, bunu şu anda anlatmama gerek yok...
Çünkü, Mardiye dahi, bizim şu anda anlayamayacağımız bir olaydır!.. Umalım ki bize takdir edilmiş ola!.. Ona istidat ve kabiliyetli olarak var edilmiş olalım!..
Bunu da anlatmamın sebebi şudur;
“Varlıkta Hakk’tan başka bir şey yok; Her şey Hakk’tır; benim varlığım da O’nun varlığıdır; bu varlıkta ne kadar sûretler varsa hepsi O’dur” gibi görüşlerin, her ne kadar çokluk mertebesine göre yüksek bir değeri varsa da; bir üst boyuta göre hiçbir değeri olmadığını fark ettirmek bâbında bunları açıklıyorum...
“Hasenetül Ebrâr, seyyiatül Mukarrebûn”
Kurbiyet, yakîn, bizim için dünyada iken oluşmazsa, ölüm ötesinde bir daha bizim için asla ve asla gerçekleşmesi mümkün olmayan, muhal şeydir!..
Dünya’da âmâ olduğun şey, âhirette de âmâsı olacağın şeydir...
Öyle ise “biz, sadece ve sadece Allâh için varız” deyip, O’na dönüşün kuralları, şartları, gerekleri ne ise, onları yerine getirmeye çalışalım!..
Eğer, bütün bu anlattıklarımızı anlıyor, idrak ediyor ve hazmedebiliyor isek... Ve eğer bu, bize kolaylaştırılmış ise, o takdirde bizim için mümkün olur.
Aksi takdirde bunları dinleriz, okuruz; ondan sonra bütün bunlar dünde kalır ve biz gene bedenselliğimize dönük bir yaşam içine girer, birçok şeyleri yitirmeye devam ederiz.
Eğer Cenâb-ı Hak bir kişiyi, kendi hakikatini ortaya koyması gayesi ile meydana getirmişse, ona vehmin hükmünden kurtulmayı nasip eder. Vehmin hükmünden kurtuluş yollarını ona kolaylaştırır.
Eğer, birimsel yaşamasını murat etmişse; o zaman onun şuurunu vehmin hükmü altına sokar.
Burada da birimsel yaşamın ve birimsel yaşamdan kurtulmanın tekniğini, sistemini anlatmaya çalışıyorum.