Tarikat, Şeyhe Teslimiyettir!
İşte bu sebepledir ki, bu incelikleri kavramış olan geçmişteki pek çok hakikate ermiş zâtlar, “tasavvuf” denilen öğretiyi oluşturmuşlardır.
“Eğer, varsayımın olan varlığından, benliğinden tümüyle kurtularak “nefs”ini tanımak istiyorsan, teslim ol; kendinden kurtul, Allâh’a er!..” demişlerdir...
“Ölmeden evvel ölmek” olayının gerçekleşmesi, mutlak mânâda Allâh’a teslim olmana bağlıdır!.. Daha doğrusu, Allâh’a teslim olduğunu fark etmene bağlıdır.
Hakiki mânâda tarikata girmekten murat, “teslim” olmaktır!..
“Ben geldim, şeyhim!.. Ben seni şeyh kabul ettim, sana bağlandım!.. Bana dua ver, zikir ver, oruç ver vs... Ben de bunları yapayım” demek, teslim olmak değildir!..
Bir şeyhin sözüm ona yüz bin dervişi vardır; ama bir tane bile, gerçek anlamıyla bağlısı, yani Allâh’a ermeyi kesin kafasına koymuş ve bunun için her şeyi göze almış dervişi yoktur!..
Tam yeri geldi, Hacı Bayram Velî’nin bir hikâyesini anlatalım:
Şeyh Hacı Bayram Velî’ye derviş olanlardan vergi alınmıyor...
O devirdeki kural bu!.. Zamanın padişahının Ona olan saygısından koyduğu bir kural...
Önüne gelen de bu nedenle Şeyh Hacı Bayram’dan el alıp, derviş oluyor!..
Gün geliyor, Ankara civarında kırk bin kişi Hacı Bayram Velî’ye derviş oluyor, ki artık o civarlardan vergi alınması diye bir olay söz konusu değil...
Şikâyetler ulaşınca padişaha, o da haber yollatıyor:
−Efendim, şeyhim, durum böyle böyle!.. Hakikaten bunlar dervişleriniz ise, hüküm câridir, vergi alınmayacak!.. Ancak bunlar gerçekten sizin müridleriniz mi?..
−Ben size bildiririm, neticeyi...
Diyor Şeyh Hacı Bayram ve ilan ediyor:
−Benim bütün dervişlerim falanca gün Ankara ovasında toplansın!..
Büyük bir çadır kuruluyor, kazanlar kaynıyor, yemekler pişiriliyor... İlâhiler, dualar, zikirler...
En sonunda, Hacı Bayram Velî çıkıyor ortaya... Diyor ki :
−Kim gerçekten bana teslim olmuşsa, dervişimse gelsin, ben onu kesip, kurban edeceğim Allâh’a; ve Allâh’a ulaşacak!..
Herkes bir şaşkınlık içinde!..
Topluluğun içinden bir kadın fırlıyor, arkasından da bir adam!..
−Alın içeri!.. diyor.
Çadıra giriyorlar!..
Derken bir bakıyorlar toplanan dervişler, çadırdan dışarı kanlar akmaya başlıyor!..
Kanların aktığını gören, pırrr!.. Hepsi kaçışıyorlar... Meydanda kimseler kalmıyor!..
Daha önceden çadıra gizlenen kurbanların kesilmesiyle kanlarının çadır dışına akması, herkesin teslimiyet derecesini ortaya koymuştur!..
Padişaha name yazıyor, Hacı Bayram Velî:
− Padişahım, benim bir buçuk dervişim var...
Gerçek derviş, geçici dünya menfaatini şeyhinden sormaz!.. Sorarsa, o daha derviş olmamıştır!.. Çünkü tasavvufa girmenin amacı dünya çıkarları ya da siyaseti değildir!.. Zira şeyhe teslimiyetin tek bir amacı vardır, o da Allâh’a ermek!..
Bu amacın dışında ki her amaç, gerçek gayesine ortak koşmaktır; ki bu da onun yolunu kesmekten başka bir sonuç getirmez.
Tarikata girmiş olmak için, bir mürşide tüm varlığını teslim etmen gerekir!.. Nasıl?.. Ölmeden evvel ölmüş, gibi!..
Öyle bir teslimiyet ki, bu beden üzerindeki tüm tasarrufları ona bırakacaksın!..
O, “ye” derse yiyecek, “yeme” derse, yemeyeceksin!.. “Yat” diyecek, yatacaksın; “kalk” diyecek, kalkacaksın; “çalış” diyecek çalışacak; “çalışma” diyecek, çalışmayacaksın!... “Şunları şu kimseye ver” diyecek, vermem demeyeceksin!..
Yani, bir ölü nasıl bu beden üzerinde tasarruf edemezse; bu bedenle olan hiçbir olay o ölüde etki uyandırmazsa; sen de o hâle geleceksin!..
Bu konuda seni nasıl uyarıyor dikkat et:
“Ölmeden evvel ölün”!..
Yani, “fiilen-fiziken” ölmeden önce, “ölüm” denen olayı tadacaksın!.. Yaşayacaksın ne olduğunu!..
Bugün Türkiye’de bunu yapabildiği dillerde dolaşan, maşâAllâh belki on bin şeyh var, belki de on milyon derviş var!..
Ama, eğer işin gerçek kıstaslarına bakarsan, ne on bin tane şeyh çıkar, ne de on milyon derviş!..
Konunun hakikatini konuşmak gerekirse...
Hasbelkader üç beş tasavvuf tâbiri ve evliya menkıbesi öğrenmiş kişilerin, bunları sergileyerek kendilerini evliyaymış gibi gösterip bir tarikat adı altında yayın yapmalarıdır olay!..
Elli-yüz kişinin bir araya gelip zikir yapmaları ya da tasavvuf hikâyeleri dinlemesinin gerçek anlamdaki tasavvuf çalışmalarıyla hiç alâkası yoktur!..
Ama buna rağmen bu çalışmaların da bir faydası vardır elbette...
Kişilerin kendilerini bu dünyaya iyice kaptırıp, maneviyattan uzaklaşmalarını önler en azından!..
Bugün bir kısım şeyhler, sizlere bazı gerçekleri anlatıp, idrak ettirip, kendinizi birtakım zararlı şeylerden korumanıza vesile olmaktadır!
Sizler, işin ne olduğunu öğrenmek, araştırmak isteyen heveslilersiniz...
Yapılacak iş, bulunduğunuz yerde olabildiğince İslâm Dini’nin, tasavvufun ne olduğunu öğrenip, elden geldiğince ilim sahibi olarak benlikten kurtulmaya gayret etmektir.