141 - 155
-141-
Sevmek ve ne pahasına olursa olsun sevdiğini elde etmek!
İşte sorun burada!
Sana tasavvuf “elde etmeye çalış ne pahasına olursa olsun” demiyor!
Karşılık bekleyerek yaptığın iş veya verdiğin her şey, senin “ego”nu, varlığını besleyen en kuvvetli gıdadır!
Olmak için ölmek gerek!
Nefsini öldürmenin anlamı, nefsini kurban etmek, yani, “ben”inden geçmektir!
“Ben”le yaşamak en büyük yüktür!.. Neyini verirsen ver, “ben”ini vermedikçe eremezsin!
“Ben”ini yakıp, benliğini yok edecek tek şey de aşktır!
Aşk, hiçbir karşılık beklemeksizin karşındakini sevmektir; sevdiğine kendini kayıtsız şartsız, karşılık düşünmeksizin teslim etmektir!
Bilgi ile yola çıkar, sever aşık olursan, erirsin, yok olur, erersin! Eridiğinde ne sen kalırsın ne aşk!
Fâni fenâ bulmuştur; Bâkî Bekâsındadır!
Kesret karşılığı kullanılan vahdet kavramı da bir sembolden başka bir şey değildir!
Hayy, Bakıy, “Yefâlu mâ yürîd”, Müriyd Allâh’tır!..
-142-
Makrokozmos ile mikrokozmos arasındaki sınır nerede; nasıl; neden?
Biz bu sınırın neresindeyiz?
Tümel yapı nerede bölünüyor ve katmanlar oluşuyor?
Varsa ayrı birimler ve katmanlar, nasıl oluşuyor?
Varsa bunlar; sınırlar ne ve nerede?
Yoksa böyle bir şey mi yok?
Kaderini yazan kalem bu arada nerede? Kimin elinde?
Bunlar sembollerse, bu semboller neye işaret ediyor; gerçeği ne işaretlerin?
Düşünen beyinlere has sorular; kendini tanımak isteyenlere ithaf olunur!
-143-
Geçen günkü sorularıma değerli dostlarımdan İsmet Bozdemir cevap yollamış... Aynen iletiyorum sizlere:
1- Makrokozmos ile mikrokozmos arasındaki sınır nerede; nasıl; neden?
Varlık makrosuyla, mikrosuyla tek bir bütündür.
Tek bir vücud, tek bir mânâ olarak vardır.
Kendisine ALLÂH ismi ile veya HÛ ismi ile işaret etmektedir.
Günümüzde Tümel Bilinç, Kozmik enerji gibi isimleri kullanarak da anlaşılmasını dilemektedir.
Anlaşılması demek, kendini NOKTA’dan İNSAN’a – İnsan’dan NOKTA’ya tarzında tanıması, mânâlarını seyretmesi anlamına gelir.
Söz konusu seyirdeki sistem gereği makrokozmos ile mikrokozmos gibi kavramlar oluşmaktadır.
Makrokozmos ile mikrokozmos arasındaki sınır bu boyutlardaki bilinç birimlerinin algılama araçlarının kapasitesinden kaynaklanır.
Her algılama aracı sadece bulunduğu frekans kesitini ve aşağısını algılayabilmektedir.
Ancak tüm frekans boyutlarını icat eden ve kapsayan “Bilinç”e göre asla bir sınır söz konusu değildir.
2- Biz bu sınırın neresindeyiz?
Salt enerji, kuant, elektron, proton, nötron, atom, molekül, madde MİKROKOZMOS; yıldızlar, yıldız sistemleri, akdelikler, karadelikler, galaksiler, galaktik aileler, evren MAKROKOZMOS veya ÜST MADDE şeklinde bir sıralama düşünülür ise İNSAN madde skalasında, tam ortada bir yerdedir.
Yani mecazî bir ifade ile merkezde... Merkezde gerilim sıfırdır, çünkü her şey merkezin istediği şekilde gelişir; merkez hiçbir şeyden etkilenmez.
3- Tümel yapı nerede bölünüyor ve katmanlar oluşuyor?
Var olan tek yapı “Bilinç”tir, başka varlık yoktur...
Bilinç için bölünmüşlük, katman veya salt yapı gibi mânâlar düşer...
Bilincin dilediği mânâları hayali söz konusudur sadece...
4- Varsa ayrı birimler ve katmanlar, nasıl oluşuyor?
Bilinç icat ettiği mânâlarını seyretmek istediğinde sanki katmanlar varmış gibi kabul eder ve yukarıda yapılan sıralama ortaya çıkar.
5- Varsa bunlar, sınırlar ne ve nerede?
Varlıkların varlıkları, “Bilinç” tarafından var kabul edilişleri dolayısı iledir.
Esasında “yok”turlar. “Varlık, yok olarak vardır” denebilir.
Katmanlar, boyutlar aralarındaki sınır ise her boyuta yüklenen sonsuz mânâların ifade ettikleri frekanslar nedeniyle aralarında meydana gelir.
Bu sonsuz frekansların ne karışmaları söz konusudur, ne de kaybolmaları...
6- Yoksa böyle bir şey mi yok?
Tüm katmanları kapsayan “Bilinç”e göre bir sınır yoktur...
Varlıklar, “Bilinç”te sadece isim olarak; finaldeki hâllerini ihtiva eden mânâ biçiminde vardırlar.
7- Kaderini yazan kalem bu arada nerede? Kimin elinde?
Ayrı ayrı birimler olmadığından esasında Kader diye bir şey söz konusu değildir.
Tek Bilinç hayal ettiği mânâyı o mânânın kendisi olarak ve mânânın oluşacağı şartlarda seyretmek istediğinden, salt ilim boyutunda var kabul edilmiş isimler, kendilerini ifade eden Esmâ terkiplerini oluşturur.
Var kabul edilen ve ömürleri sadece var kabul edilişleri süreci kadar olan bu birimlerin yüklenmiş oldukları mânâlar, onların kaderi sayılır.
8- Bunlar sembollerse, bu semboller neye işaret ediyor; gerçeği ne işaretlerin?
Tüm anlatımlar ait oldukları katmandan öze, tek bilince götürecek tarzda semboller ile yapılmaktadır.
Böyle oluşu sistemi gereğidir, öyle dilenmiş, planlanmış olduğu içindir.
-144-
Gençliğimde okuduğum ve bana misalleriyle uyarılarda bulunduğu için sevdiğim bir kitaptı Filibeli Ahmed Hilmi’nin yazdığı “A’mâk-ı Hayal” isimli kitap. Hayalin Derinliklerinde...
Gündüz ve gecemizin pek çok saatlerinin içinde geçtiği âlem hayal!..
Hayalimizde sever, hayalimizde korkar, hayalimizde değer ve pâye verir ya da değersiz kılar; korktuklarımızı veya umduklarımızı; yapma özlemi duyup da yapamadıklarımızı; yaşamak isteyip de etraf yüzünden yaşayamadıklarımızı, hep hayalimizde yaşarız!
Hayalinizdekilerin tümünü paylaşabildiğiniz acaba kaç yakınınız var?..
Ne güzel bu kadar geniş çevresi olmak!!!
Hayalindekilerin tümünü paylaşacak kimsesi olmayan insan, yeryüzünde yalnız yaşayan insandır!
Herkes hayalindekini apaçık dillendirip ortaya koysa, acaba yakınında kaç kişi kalır?
Hayallerimizdekini açmıyor, açamıyorsak, karşımızdakine başka bir yüzle mi, maskeyle mi çıkıyoruz acaba hep?
Kim kimi, niye, ne kadar, nasıl aldatıyor; neden?
Kafam dağınık bugün toparlayamıyorum ve böyle bir yazı çıkıyor işte...
Halkın evladına 2000 yılında 30 yıl önceki verilere göre düzenlenmiş bilgiler öğretilirken okullarda; “derin” yönetim okullarında en son verilere göre eğitim veriliyor!
Adam o kadar zeki ki; torunlarına yatırım olsun diye, çeyiz sandığı büyüklüğündeki bilgisayarlardan almış saklamış 40 yıl önce... Ne miras! Şimdi bunu bazıları da adamın kafasındaki, beynindeki PC diye anlayacak tabii...
Tanrısı ile “ALLÂH” adı arasında sıkışmış kalmış; birinden kopamayan, ötekine eremeyen; bırak ermeyi, kavrayacak yeterli aklı olmayan mukallitin avuntu dünyası!
En iyisi okumayın bu yazıları, kafanız karışmasın; düşünmeyin!.. Düşünmek tehlikelidir!.. Sonra belki GERÇEKLERİ görürsünüz basîretinizle!..
-145-
Dünya’da cehennemi de cenneti de kendi içimizden kaynaklanan bir biçimde yaşadığımız kesin!
Veritabanımıza GÖRE içinde bulunduğumuz şartları değerlendirir; sonucunda da içinde bulunduğumuz şartlardan ya mutlu oluruz ya da yanarız.
Mutluluğumuz, mutsuzluğumuz hep hayalimizde(N)dir!
Rüya misalindeki gibi, Dünya sonrası kabir âlemini de, daha sonraki boyut ve yaşam şartlarını da hep gene Dünya’yı algıladığımız gibi; madde olarak algılayacağız; ancak o boyut şartlarının getirdiği yaşam biçimlerine göre.
Ölüm ötesi yaşamda, hayallerini, oranın gerçekleri gibi yaşayacağın içindir ki, Bakara Sûresi sonunda, “Benliğinizdekileri açıklasanız da gizleseniz de onların sonuçlarını yaşayacaksınız varlığınızdaki Allâh’ın getirisi olarak” denmektedir.
Herkes kendi benliğinin getirisi olan hayallerinin sonuçlarını yaşamaktadır ve yaşayacaktır.
Veritabanını arındırmamış olanlar, hayallerinden yakınacakları bir merci bulamayacaklardır yarın!..