-66-
Anlayışı kıt olanlar tedbir almaz ve bilinçsiz bir şekilde, “ben tevekkül ettim” der!..
Bilmez ki, tedbir almadan tevekkül etmek, büyük çoğunlukla ahmakların harcıdır!
Anlayışı sınırlılar ve anlayışı kıtlar izahtan da bir şey anlamadıkları ve sadece papağan gibi ezberlediklerini tekrar ettikleri için; onlara hiçbir açıklama yararlı olmaz!
Bu yüzden, önce onlara iki misal vererek, bir an duraklamalarını sağlayıp; bu arada fırsattan istifâde, basîret sahiplerine faydalı olur umuduyla, bir gerçeği vurgulamaya çalışalım.
Allâh Rasûlü Muhammed Mustafa aleyhisselâm diyor ki:
“Deveni bağla, ondan sonra tevekkül sahibi olarak yaşa...”
Halife Ömer, ordusuyla Şam önüne geldiğinde, şehirde veba hastalığı salgını olduğunu öğreniyor; ve “geri dön” emri veriyor orduya! Soruyorlar:
− Allâh’ın kaderinden mi kaçıyorsun?
El cevap:
− Allâh’ın kaderinden Allâh’ın hükmüne sığınıyorum!
1965 yılından beri tüm kitaplarımda, “kaderin mutlakiyeti ve değişmezliği” hakkındaki düşüncelerimi yazmışken, şimdi fikir mi değiştirdim?
Kesinlikle hayır!
Kader hakkında 1965’te ne düşünüyorsam, bugün de aynını düşünüyorum; ve “Kader konusunu” da bugün hiçbir yayında bulamayacağınız kapsamda, “AKIL ve İMAN” isimli kitapta açıkladım...
Buna rağmen hâlâ görüyorum ki, büyük ekseriyet, tevekkül-tedbir ikilemini çözebilmiş değil... Bu yüzdendir ki, kısaca bir defa daha bu konuya değinmek istiyorum.
Kesinlikle biliniz ki...
Benim imanımdır ki...
Kader kesindir ve asla değişmez!
Bizim aldığımız tedbirlerin tümü de kader dışında ve kadere rağmen-karşı değil; aksine, kaderin sonucudur!
İçinde bulunduğunuz şartlar ne olursa olsun, o konuda alabileceğiniz bir tedbir varsa, her ne ise, az veya çok; kuvvetli veya zayıf; kapsamlı veya dar planda, hemen o tedbiri alınız!
Biliniz ki, aldığınız tedbir de, takdirin gereği ve kaderin sonucu olarak alınmaktadır!
Yanlışlık, tedbirin alınmasında değil; takdirin, tedbirle değiştirilebileceği düşüncesindedir!
35 yıl önce de dediğim; 1966 yılında yayınladığım “TECELLİYÂT” isimli kitabımda yazdığım üzere, “Tedbir, takdirdendir”!
Dünya hikmet yurdudur; ve bu Dünya’da oluşan her şey, kendinden evvelki sebepler etkisiyle yönünü bulur... Bu yaratan Allâh’ın sistem ve düzenidir.
Bir olaya karşı, tedbir almayarak tevekkül ettiğini söyleyenin hâli, takdirinde tedbir alma durumunun söz konusu olmayışındandır!
Kim, ne zaman, nerede, hangi şartlar altında tedbir alarak, o olaya yön veriyorsa, bu da, takdirin o istikamette oluşundandır!
Tevekkül, olaya tedbirle yaklaşmamak değil; ne olursa olsun, olanın Allâh’ın takdiriyle bu şekilde meydana geldiğini görmektedir!
“Allâh’ı -özünde- vekîl tutmak”, bâtınen tedbir alma kuvvesini devreye sokmaktır; işi başkasına veya dışındaki tanrıya havale etmek değil!.. Burayı iyi anlamaya çalışın.
Avam, tedbir alır; tevekkülden uzaktır!
Havâss, tedbiri terk eder; takdir neyse o olur; diyerek takdir edeni görmeye çalışır!
Hâssül havâss, tedbir alır; takdir edeni müşahede eder; tedbirin, takdir edenin takdiriyle açığa çıktığını seyreder... Seyreden, “Kendi” olur!
İşte, “şirki hafî” yani gizli şirk bu üçüncülerde ortadan kalkmıştır!
Mutlak olarak takdir edilenler yaşanacaktır, tüm tedbirlerle beraber...
-67-
17 Nisan yeni hicrî yılın ilk günü; ve Ay, Koç burcunda doğuyor yeni senenin ilk gününde... Koç Burcunda doğan Ay’la başlayan yeni sene önemli bir başlangıca işaret ediyor 1999 içinde olmakla birlikte!
Dünya, aynı zamanda Kova çağına adım atıyor!
Haziran’da Akrep burcuna dönecek olan Şiron, Ekim’e kadar, hidâyetten son nasiplerini almaları için, Güneş’i veya yükselen burcu Akrep’te olanlara son bir şans ulaştıracak!.. Sonra geri dönmemek üzere Yay burcunda ilerleyecek... Yeniden Plüton’la buluşacak... Uranüs’le, Neptün’le omuz omuza verecek... Beyaz At’ı bekleyecek...
Allâh takdiri, olayları oluşturacak sebepler silsilesi içinde açığa çıkacak! Ve bizler, “an” içre oluşmuşu seyredeceğiz, kapasitemiz kadarıyla...
Ahmak, yediği ekmek ya da baldan aldığı enerjiyi inkâr edecek, kozmik etkileri inkâr ederken; farkında olmadan!.. Göğe oturttuğu tanrısına imanını savunurken!
Ârif, tevekkülden bahsedip, tedbiri bir yana bırakırken...
Âlim ve vâris, tedbirin Hakk’ın takdirinin açığa çıkması olduğu müşahedesi içinde; elinden gelen tedbiri son noktasına kadar uygulayacak!
Sonuçta, kâinat yaratılmazdan önce, “An” içre planlanmış olanlar, aynıyla, projeden uygulamaya girecek “mahlûkun zamanı” içinde, Yaratanın indîndeki, bir “hiç” ve “yok” olarak!
Kimi kavga edecek, senaryo gereği!.. Kimi gülerek, ya da acıyarak seyredecek! Bu arada nice beyinler, ancak salata niyetine gidecek!
Ve, bir kere daha perde inecek!
Lâ havle velâ kuvvete illâ “B”illâh!
Allâh!..
Hû! [1]
-68-
İçinde yaşadığımız Sistem ve Düzenin gerçek kanunlarını okuyamıyorsak, daha çok üzülürüz!
Bir adam çıkıyor, yanına üç-beş kişi toplayıp gücü eline geçiriyor; ve yüzbinleri, milyonları ölüme götürebiliyor!.. Oysa milyonlarla ölenin hepsi mi suçlu?
Tarihe bir bakın... Dün de öyle, bugün de böyle!
Toplumlar, bilinçsizce başa geçirdiğinin pahasını çok ağır ödüyor!
Sistemi böyle kurulmuş bir dünyada, insanlar, kendi ebedî geleceklerini düşünerek ona göre tedbir almıyorlarsa, yaşadıkları süreç büyük ızdıraplarla ve hüsranlarla sona ereceği gibi; sonsuzluk yaşamında da bu azap ve hüsranlar son bulmayacaktır!
Bugün, “ne yapayım elimde değil ki” diyerek toplumun size çizdiğini yaşıyorsunuz ve kendinizi teselli ediyorsunuz; ama ölüm ötesi boyutta, yalnızca kendi yaşamınızın getirisi sonuçlarını yaşayacaksınız!
Bugünkü teselliler de o gün geçerli olmayacak... Yaptıklarınızın karşılığından başka bir şeyin yaşanmadığı o ortamda!
Kendinizi aldatmayın... Bildiklerinizin gereğini yaşıyor musunuz?
“Hesap görücü olarak vicdanınız (nefsiniz) yetecektir”!
-69-
2000 yılı bekleniyor büyük umutlarla...
Büyük umutlar, ya büyük mutluluklar getirir; ya da büyük sükûtuhayaller ve hüsranlar!..
Ummak isterim ki, büyük mutluluklara vesile olsun 2000’le başlayan yıllar...
Ne var ki...
1999’la birlikte “Besmele yılları” başlamış; “B” harfiyle!.. Her ne demekse!.. Ehli bilirmiş!..
“Bismillâhir Rahmânir Rahıym”in 19 harfinin yıllarını yaşayacakmışık kelimelerin ve harflerin anlamınca... Ömrüm sanıyorum “Besmele”nin tamamını görmeye yetmez, ama “Rahıym”e erişen ne mutlu!
Muhyiddini Arabî rahmetullâhu aleyh bir kitabında bu konuya değiniyordu; ama hatırlayamadım neydi olay...
Allâh, “Rahıym”e ulaşmayı kolaylaştırsın sabrı ve hazmıyla... İmanımızdan imtihan gelmeye başımıza...
-70-
“B” sırrıyla, “Besmele”yi tefekkür, insana neler hissettirir?
“B” sırrıyla, “Bi-iznillâh” düşüncesi, insana hangi âlemin seslenişini zâhire çıkartma imkânı verir? Ki, İsa aleyhisselâm bununla ölüyü diriltmişti!
“Allâh” kulunda zâhirdir; cümlesi ne gibi anlamlar ihtiva eder?
Bunları biraz olsun düşünüp değerlendirebilecek miyiz acaba?
[1] “SİSTEMİN SESLENİŞİ 2” kitabından.