Ukaz Panayırı
İşte Risâlet vazifesinin verilmesinden bir iki yıl evvelindeyiz şimdi... Efendimiz, yanında Ebu Bekir olduğu hâlde panayırda dolaşıyorlar... Az ilerde, yaşlı, beyaz sakallı birisi, devesini çökertmiş ve bir kürsü gibi devenin hörgücünü kullanarak halka vaaz ediyor...
Efendimiz, yanında yürüyen Ebu Bekir’e sordu:
− Kim bu kişi?..
− İyad kabilesinin ulusu… Çöller vaizi diye tanınır... Saide oğlu Kuss... Hâkim ve şairlerdendir...
Bu konuşmalarla birlikte vaizin etrafını çevirmiş bulunan halkın yanına doğru yürüyorlardı...
Saide oğlu Kuss şöyle konuşuyordu:
“Ey Âdemoğulları... Sözlerime kulak veriniz ve onları anlamaya çalışınız!
Her yaşayan ölür ve bu dünyadan geçer gider... Olması lazım gelen şeyler olur... Çocuklar doğar, büyür ve ana babalarının yerini tutar... Ölümler, birleşmeler, ayrılmalar olur; her şey mahvolup gider... Olayların ardı arası kesilmez, hepsi de birbiri ardı sürüp gider...
Ne görüyorsunuz? İnsanlardan gelen kalmıyor; giden de gelmiyor! Acaba neden gidip de geri dönmezler? Gittikleri yerden çok mu hoşlanıyorlar? Yoksa yattıkları yerden kalkmak mı istemiyorlar? Yoksa, orada bırakıldıkları hâlde kalıyorlar da, onların geri gelmelerine müsaade mi edilmiyor?
Yemin ederim ki Allâh katında makûl bir din vardır ki, bu şimdi üzere bulunduğumuzdan çok daha sevgilidir... Allâh’ın bir elçisi vardır ki, bunun gelmesi artık çok yaklaşmıştır... Gölgesi bugün başımızın üzerinde dolaşmaktadır bu Allâh elçisinin. O’nu görüp iman edeceklere ne mutlu... Yazık o bahtsız kimselere ki, O’na isyan ederler... Gaflet içinde ömür tüketirler...
Ey İyad oğulları! Nerede bugün dedeleriniz?.. Nerede o bir zamanlar yapılmış kocaman yapılar?.. Nerede onları yükseltenler?.. Nerede dünya varlığına kanıp da “ Ben sizin ilâhınızım” diyen Firavun ve Nemrud?.. Onlar sizden çok daha kuvvetli değil miydiler?.. Zaman, onların ve diğerlerinin hepsini değirmende öğüttü, toprak etti... Ne kemikleri kaldı, ne de yerleri yurtları... Şimdi onların yurtlarında köpekler şenlik yapıyor!
Ey Âdemoğulları! Sakın geçmiştekiler gibi gaflet uykusuna dalmayın! Hepimiz geldik göçeceğiz! Ardımızda kalacak olan hepimizi halkeden Allâh’tır... Ancak nedir O’nun yolu? Onu da gösterecektir... Yakında gelecek olan elçisi elbette ki o büyük dini bize göstercektir!
Ey ölüye ağlayan kimse! Onlar mezarlarında yatıyorlar! Belki de çürümüş kefenleriyle... Bırak onları kendi hâllerine... Zira onlar belli bir güne kadar öylece kalacaklar, sizin onları uzatmış olduğunuz yerlerde... Bir çağırıcı uyandıracaktır! Hepsi de uyanıp, bu davete icabet edeceklerdir, isteyerek yahut istemeyerek...”
...Ve Saide oğlu Kuss’un konuşması böylece devam ediyordu...
Saide oğlu Kuss devrinin birkaç HANÎF’inden biriydi... Onlar, tek bir yaratıcıya inanıyorlar, insanların bu Dünya’da başıboş yaşamadıklarını kabul ediyorlardı... Ancak bu yaratıcıya nasıl şükürde bulunabilinirdi? Onlar bunu da içlerinden geldiği gibi yaparak günlerini geçiriyor, Allâh RASÛLÜ’nü bekliyorlardı...