Zeyd’in Oğulluğu
Bu arada Zeyd’in babası Harise ise oğlu Zeyd’i dört bir yanda arıyordu... Nihayet Mekke’ye uğradığında oğlunun burada olduğunu öğrendi... Derhâl Haremi Şerif’e geldi ve şöyle konuştu:
− Ey Abdullah oğlu... Ey Kureyşin efendisi... Siz Beytullâh’ın hadimi, misafirlerin doyurucususunuz... Biz, oğlumuzun sizin yanınızda bulunduğunu öğrenmiş olduğumuz için katınıza vardık... Efendimiz sordu:
− Oğlunuz kimdir?.
− Zeyd Bin Harise... Ben de Harise’yim...
− Bundan başka bir arzunuz var mıdır?
− Hayır, bundan başka bir arzumuz yok...
Bunun üzerine Efendimiz şu cevabı verdi:
− Peki çağırın Zeyd’i buraya, dilediğini yapmakta serbesttir... Kimi seçerse onunla kalsın...
Bu konuşmadan sonra Zeyd çağrıldı... Ve ona soruldu...
− Yâ Zeyd, tanırmısın bu kişileri?
− Evet, birisi babam, diğeri de amcamdır... Bunun üzerine Efendimiz Zeyd’e şöyle hitap etti:
− Yâ Zeyd sen bizim yanımızda mı kalmayı tercih edersin, yoksa babanın yanına mı dönmeyi istersin…
Zeyd bu soru karşısında bir an duraladı ve derhâl cevap verdi:
− Hiç kimseyi sana tercih edemem... Sen bana herkesten yakınsın...
Bu cevap Zeyd’in amca ve babasını büyük bir şok içinde bırakmıştı! Zira özbeöz çocuklarının böyle bir cevap verebileceğini asla hatırlarına bile getirmiyorlardı...
− Yazıklar olsun sana Zeyd! Demek sen köleliği hürriyete, sana en yakın olanlara tercih ediyorsun ha?..
− Hayır, ben köleliği değil, yakınlığı tercih ediyorum... Zira bu zât bana öyle yakınlık, öyle şefkat gösterdi ki ben onu kendi evimde bile görmedim!
Bu cevap karşısında Zeyd’in babası ve amcası iyice kızdı ve arkalarını dönerek oradan uzaklaştılar...
Efendimiz de Zeyd’i alarak Kureyşlilerin oturmakta olduğu Hicr’e gitti... Ve âdet olduğu üzere Zeyd’i oğul edindiğini şöyle açıkladı...
− Ey hazirun! Şahit olunuz ki, bundan sonra Zeyd benim oğlumdur! O, bana vâristir; bende ona vârisim!