20 Şubat 1998
Üstad
− Selâmu aleykum... Keyifler nasıl?..
Cevap
− Birazdan belli olacak keyif eşiğimiz Üstadım...
− Görüntü bozukluğu olunca keyfimiz kaçık, görüntü net olursa keyfimiz iyi!
Üstad
− Görüntü hangi şartlarda ve nasıl net olabiliyor?..
Cevap
− Ayıkken, namazda iken.!!
Üstad
− Namaza başlayabilene, namazı mübarek olsun!.. Allâh bizlere de nasip etsin!..
Cevap
− Amiiiiiin!!!
Üstad
− Geçen zabıtları okuduğumda bazı soruların cevaplarını yetiştiremediğimi gördüm... Sayfa, devamlı girip çıkanlar yüzünden hızla akıyor... Bir de yazarken, o kadar dediğim hâlde bazıları mesaj atıyor ve bu yüzden bazı soruları okuyamadan gidiyor sayfa yukarı... Geri de getiremiyorum, çünkü devamlı yazılan yere dönüyor... Bu sebeple sorularına cevap alamayanlar, onları daha sonra tekrar sorabilirler...
Şimdi anlatacağım hikâyeyi sen de iyi dinle...
Efendim bazılarınız bilir ya...
Cami büyükmüş... Hoca hayli yaşlı, kürsüde vaaz veren... İhtiyar kadının da kulakları ağır işitiyor, arkada kadınlar safında... Malûm, kulağı ağır işitene işittirmek bir hayli zordur!..
Neyse, anlatılanları dinlemeye çalışmış, ömrünün son demlerini yaşayan kulağı ağır işiten! Ama bir yandan da, aklı bin türlü işte; bir hobisi de vaaz dinleyip tatmin olmak; işte bunu da yapıyorum, diye...
Bu arada anlatılanlar anlatılmış, herkes aldığı kadarıyla dışarı çıkmış, kulağı ağır işiten, yanaşmış hocaya sormuş...
− Hocam galiba sen çok güzel şeyler anlattın da, ben tam anlayamadım!..
Biraz uzak düştüm senden... Biraz da kulağım ağır işitiyor... Biraz da yaşlılık; kafam çok dolgun!..
Hani dedin ya, kadının biri kızını asacakmış ağaca da, yerden bir keçi fırlatmış melekler... O da o keçiyi asmış!.. Ne mübarekmiş o... Şunu anlayamadım?.. Keçiyi nasıl asarak kurban etmiş!!!...???
Hoca, kulağı ağır işiten yaşlıya bakmış, bakmış, bakakalmış!..
Uzun uzun ne diyeceğini düşünmüş, Allâh’ın ağır işitenini kırmamak için...
Sonra sakin sakin, baştan başlamış olayı yeniden anlatmaya...
Demiş... Anam, o kadının biri değildi... Tevhid Rasûlü İbrahim Aleyhisselâm idi... Söz konusu olan kızı değildi... Oğlu İsmail (a.s.) idi... Asmayacaktı, kurban etmesi gerekiyordu... Yerden değil... Semâdan!.. Keçi değil bir koçtu!..
Anacım... anladım, diye dinlemişsin; ama bakıyorum ki anlattıklarımın hiçbiri sana ya ulaşmamış, ya da bambaşka bir şekilde ulaşmış!..
Gel, yaşın epey ilerlemiş de olsa, gene de fırsat kaçmış sayılmaz!..