Şimdi düşünün... Sizin şu andaki hâliniz sizde nasıl bir düşünce oluşturuyor?.. Nasıl bir hâleti ruhiye içindesiniz?.. Veya hangi noktaya ulaştığınızda, sizden hangi dua çıkacak; ki ona icabet ola?..
Anlatabildim mi acaba?.. İşte size sorduğum, “Hangi duayı etmektesiniz?” sorusu buydu...
Soru
− Mekanik dua, hâl ile duayı getirebilir mi?..
Üstad
− Mekanik namaz, hâl ile namazı getirir mi?..
Cevap
− Sanmıyorum...
Üstad
− Ben de sanmıyorum!..
Soru
− O zaman “Dua ve Zikir” kitabının yazılış amacı ne?..
Üstad
− Neler bildiğimi göstermek için yazılmış olabilir mi?..
Cevap
− Az kalır sanırım...
Üstad
− Ben boşuna mı emek verip “DUA ve ZİKİR” kitabını yazdım?..
Soru
− Üstadım “Dua ve Zikir” kitabındaki duaların hepsinin bizim için gerçekleşmesini istiyoruz! Duamız bu! Fakat sizin sorunuzdan anladığımız, hâlimizin neyi tespih ettiği... Buna cevabımız ise, Yunus Nebi’ninki ile aynı...
Üstad
− Eğer onu içinde gerçekten hissedebiliyorsan, o zaman o duayı yapıyorsundur!.. Buna vicdanın hüküm verecektir!.. Yargıcınız vicdanınızdır... O günde hüküm vermek için NEFSİNİZ (vicdanınız) yeter...
Şimdi düşünün bakalım, vicdanınızla başbaşa olarak düşünün!..
Çevrenize çelik dev duvarlar örülmüş, içinde yalnız olarak düşünün...
Ölümle birlikte dünya yaşamından, şuurlarınızı örtmüş tüm kabullenişlerden uzak bir ortama gireceğini bilerek düşünün...
Anne-baba, koca-karı-kardeş kavramlarının kaybolduğu; büyük büyük anneanne ile küçük torun farkının olmadığı bir günün mutlak; günümüz kabullerinin de izafî-göresel olduğunu hissetmeye çalışarak düşünün...
Şu andaki idrakınız ne?.. Şu andaki hissedişiniz ne?.. Bütün bunların sonucunda gayrı ihtiyarî DUAnız ne?..
Cevaplar
− Özümü yaşamak...
− Aslıma rücu etmek...
Üstad
− Dua noktasına gelebilmiş olanınız varsa eğer; o kesinlikle duasına icabet olunacağını bilsin!
Cevap
− Henüz rahatsızlığımı tanımlayamadım.
Üstad
− Teşekkür ederim H... doğru teşhis yarım tedavidir..!